Anasayfa » Yahudi ve Nasara’ya muhabbet edilmeli mi? Yoksa edilmemeli mi?

Yahudi ve Nasara’ya muhabbet edilmeli mi? Yoksa edilmemeli mi?

Sual: Yahudi ve Nasara’ya muhabbet edilmeli mi? Yoksa edilmemeli mi?
Elcevap: Bu suale iki mevzu üzerinden cevap verilecektir.

İ’lem Eyyühel-Aziz!

Kâfirlerin, müslümanlara ve ehl-i Kur’ana düşman olmaları küfrün iktizasındandır. Çünki küfür imana zıddır. Maahâzâ Kur’an, kâfirleri ve âba ve ecdadlarını i’dam-ı ebedî ile mahkûm etmiştir.

Binaenaleyh müslümanlar ile ülfet ve muhabbetleri mümkün olmayan kâfirlere muhabbet boşa gidiyor. Onların muhabbetiyle karşılaşılamaz. Onlardan meded beklenilemez. Ancak

حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ

diye Cenab-ı Hakk’a iltica etmek lâzımdır.

Mesnevi-i Nuriye – 89

S- Yahudi ve Nasara ile muhabbetten Kur’anda nehiy vardır:

 لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَ النَّصَارٰى اَوْلِيَاءَ

Bununla beraber nasıl dost olunuz dersiniz?

C- Evvelâ:

Delil kat’iyy-ül metin olduğu gibi, kat’iyy-üd delalet olmak gerektir. Halbuki tevil ve ihtimalin mecali vardır. Zira nehy-i Kur’anî âmm değildir, mutlaktır. Mutlak ise, takyid olunabilir. Zaman bir büyük müfessirdir; kaydını izhar etse, itiraz olunmaz. Hem de hüküm müştak üzerine olsa; me’haz-ı iştikakı, illet-i hüküm gösterir. Demek bu nehiy, Yahudi ve Nasara ile yahudiyet ve nasraniyet olan âyineleri hasebiyledir. Hem de bir adam zâtı için sevilmez. Belki muhabbet, sıfat veya san’atı içindir. Öyle ise herbir müslümanın herbir sıfatı müslüman olması lâzım olmadığı gibi, herbir kâfirin dahi bütün sıfat ve san’atları kâfir olmak lâzım gelmez. Binaenaleyh müslüman olan bir sıfatı veya bir san’atı, istihsan etmekle iktibas etmek neden caiz olmasın? Ehl-i kitabdan bir haremin olsa elbette seveceksin.

Münâzarât 31

Sual: İktibas edilen bu iki mevzu arasında zahiren bir tenakuz veyahut tearuz görünmektedir. Vech-i tevfiki nasıl olmalıdır veya nasıl olabilir?

Elcevap: Takarrur etmiş usûldendir: Akıl ve nakil taâruz ettikleri vakitte, akıl asıl itibar ve nakil tevil olunur. Fakat o akıl, akıl olsa gerektir.

Üstadımızın her iki kelamı da hak ve hakikattir amma kendi makamında. Fakat zahiren bir tenakuz var gibi gözüküyor. İzahı da belki şu şekilde olabilir.

Evvelki bahiste makam, hürriyetperverlerin, hususen ittihadçıların akabinde sözde cumhuriyetçi görünen hakikatte ladini olan kemalistlerin, Avrupai benzeyişlerine ve hatta Hristiyanlığı, İslâmiyete racih görmeleri hasebiyle verilen ikaz, ihtar, irşaddır. Bunun sahasını genişletebiliriz. İş yeri, toplum, basın, yayın vs.

Münazarat’ta ise malumunuz, zahiren İslâmı savunan ve âyet ehadisi kendi propandalarına âlet eden bazı terör örgütlerinin ve bazı dini cemaatlerin veyahut bazı zahirperestlerin anladığı şekilde olmadığını göstermek makamıdır.

Dolayısıyla bu tarz ve hadiselerde ifrat ve tefrite kaçmadan, sırat-ı müstakimi göstermek adına, âyatın ve ehadisin rivayetlerinin nasıl tevil edilmesinin izahıdır.

Dolayısıyla muhabbetin ve düşmanlığın mizanı ise Münazarattaki şekliyle olacak. Bunun tatbik sahasına da ister müslüman ister gayr-i müslim olsun fark etmez. Mihenge vurmak yeterlidir. Vesselam.

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*