Yirmialtıncı Mektub Dördüncü Mebhas Yedinci Mes’ele

Yedinci Mes’ele

(Kur’an’a hizmet edenlere Allah canibinden bakarak inayetlere ve ikramlara mazhar olunması ile beşer canibinden bakıp tokatlara müstehak olmak arasındaki fark anlatılmış.)

Medar-ı ibret bir mes’ele:

(Kâinatta her şey, her hadise bir ibret eseridir. Kur’an-ı Hakîmde Allah bize ibretle bakmamızı emrediyor. Bu yedinci mes’eledeki ibret alınacak hadise; Kur’an hizmetine ihanet edildiğinde, ihanet edenlere hemen bir mücazat verildiği gibi bu ihanete karşı Kur’ana hizmet edenlere karşı Rahmet-i İlahiyyeden hemen bir inayet, ihsan, himaye manası görülmesidir.)

[Vehme maruz, (Risale-i Nura kanaat etmeyen kişiler vehme düşer. Bu hizmet Cenab-ı Hakkın rızası dairesinde mi? Teyid ettiği bir hizmet mi? Derler.) fütura düşen (Fütura düşmenin sebebi kanaatsizliktir. Kanaatsızlık ise çalışmanın şevkini kırar, tenbelliğe atar) bazı dostlarıma kuvve-i maneviyeyi teyid edecek yedi emarenin delaletiyle, sırf hizmet-i Kur’ana ait bir ikram-ı Rabbanîyi ve bir himayet-i İlahiyeyi beyan etmeye mecburum ki, o zaîf damarlı bir kısım dostlarımı kurtarayım.

(İkram-ı Rabbanî derken İkram keramet manasındadır. Kerametlerin ve keşiflerin verilmesinin sebebi Emirdağ Lahikası sayfa 86’da şöyle geçiyor: Kerametler, keşfiyatlar, tarîkatta sülûk eden âmi ve yalnız imanı taklidî bulunan ve tahkik derecesine girmeyenlere, bazan zaîf olanları takviye ve vesveseli şübhelilere kanaat vermek içindir. Hatta bazı tarikatlarda kerametlere bürhan denilmiş.)

(Bu hizmet-i kudsiyenin kerameti üç nevidir:

Birinci nev’i: O hizmeti ihzar etmek ve hâdimlerini o hizmete sevketmek cihetidir.

İkinci kısım: Manileri bertaraf etmek ve muzırların şerrini def’edip, onları tokatlamaktır.

Üçüncü kısım şudur ki: Hizmette hâlisen çalışanlara fütur geldiği vakit, şefkatli bir tokat yerler, intibaha gelerek yine o hizmete girerler. Lem’alar 41)

(Bu ibretli mes’ele

  1. Bize bakan yönüyle kuvve-i maneviyeyi teyid eden bir ikram ve himaye,
  2. Kur’an canibinden bakılırsa bir keramet,
  3. Cenab-ı Hak canibinden bakılırsa bir inayettir.)

(Yirmisekizinci Mektub Yedinci Risale olan Yedinci Mes’ele de geçtiği gibi inayetleri beyan etmenin yedi sebebi var.

  1. Bu asırda i’caz-i Kur’anı bir derece beyan, Sözler’le olduğuna dikkat çekmek için inayetler izhar edilmiş.
  2. Kur’anın hakaikına dikkat çekmek için inayetler izhar edilmiş.
  3. Risale-i Nurda görünen hakaik Kur’andan olduğunu göstermek için inayetler izhar edilmiş. Çünkü kim bu hakaikin içine girerse inayetlere mazhar olur.
  4. Hem küfran-ı nimetten hemde fahrdan kurtulmak için inayetler izhar edilmiş.
  5. Şarktan zuhur eden nurun Risale-i Nur olduğuna dikkat çekmek için inayetler izhar edilmiş.
  6. Cenab-ı Hakka bakan vechi ile inayetler ikramat-ı ilahiye Kur’ana bakan vechi ile keramet-i Kur’aniye olduğunu göstermek için inayetler izhar edilmiş.
  7. İnsanların ekserisi ehl-i tahkik olmadığı için zaîf ve kıymetsiz bir bîçarenin elindeki hakaik-i imaniye ve Kur’aniyenin kıymetini, ekser nâsın nokta-i nazarında düşürmemek için, inayetler izhar edilmiş.)

O yedi emarenin dördü; dost iken, sırf birer maksad-ı dünyevî için şahsıma değil, Kur’ana hâdimliğim cihetinde düşman vaziyeti almalarıyla, o maksadlarının aksiyle tokat yediler.

O yedi emarenin üçü ise, ciddî dost idiler ve daima da dostturlar; fakat dostluğun iktiza ettiği merdane vaziyeti muvakkaten göstermediler, tâ ki ehl-i dünyanın teveccühünü kazanıp birer maksad-ı dünyevî kazansınlar ve başlarından emin olsunlar. Halbuki o üç dostum, maatteessüf o maksadlarının aksiyle birer itab gördüler.]

(Bunlar cüzi hadiseler ama külli hakikatlerin ucu olduğu için bizlere de bakıyor. Cenab-ı Hakkın gadabını celbeden külli hakikat dost iken dostluğun iktiza ettiği merdane vaziyeti muvakkaten göstermemek, dünyevî maksad elde etmek ve başlarından emin olmaktır. Bu hataya düşen herbir Nur Talebesi tokata müstehak olur.)

Evvelki dört zahirî dost, sonra düşman vaziyeti gösterenlerin

Birincisi: Bir müdür, kaç vasıta ile yalvardı. Onuncu Söz’den bir nüsha istedi. Ona verdim.

  • O ise, terfi’ için 

dostluğumu bırakıp düşmanlık vaziyeti aldı. Valiye şekva ve ihbar suretinde verdi.

Hizmet-i Kur’aniyenin bir eser-i ikramı olarak terfi’ değil, azledildi.

İkincisi: Diğer bir müdür, dost iken,

  • âmirlerinin hatırı için 
  • ve ehl-i dünyanın teveccühünü kazanmak fikriyle 

şahsıma değil, hizmetkârlığım cihetinde rakibane ve düşmanane vaziyet aldı, kendi maksadının aksiyle tokat yedi.

Ümid edilmediği bir mes’elede, iki buçuk seneye mahkûm edildi.

Sonra Kur’anın bir hizmetkârından dua istedi. İnşâallah belki kurtulacak, çünki ona dua edildi.

(Kur’an hizmetinde olan zat Üstadımızdır. Kendisine düşmanlık edenlere ve aman dilenenlere beddua etmeyerek Peygamber Efendimizi örnek almıştır.

Ondokuzuncu Mektub Onbeşinci İşaret Üçüncü Şube Altıncı hadisedeki fedale hadisesini hatırlayınız. Süreka, Gavres ve Fedale… Hem Feth-i Mekke gününde Fedale namında birisi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın yanına vurmak niyetiyle geldi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ona bakıp tebessüm etti, “Nefsinle ne konuştun?” dedi ve Fedale için taleb-i mağfiret etti. Fedale imana geldi ve dedi ki: “O vakit ondan daha ziyade dünyada sevgilim olmazdı.”

Hem Üstadımız Onaltıncı Mektup Üçüncü Noktada iki hadisede kendisine fenalık edenlere hakkını helal ettiği gibi Kur’anın helal etmemesinden dolayı onların başlarına gelen hadiseden teessüf ediyor.

Hemde Yirmiikinci Mektub Birinci Mebhas Dördüncü Vecih Üçüncü Düsturda geçtiği gibi “hasmını mağlub etmek istersen, fenalığına karşı iyilikle mukabele et“.)

Üçüncüsü: Bir muallim, dost görünürken ben de ona dost baktım.

  • Sonra Barla’ya nakledip yerleşmek için

düşmanane bir vaziyeti ihtiyar etti;

o maksadının aksiyle tokat yedi.

Muallimlikten askerliğe atıldı. Barla’dan uzaklaştırıldı.

Dördüncüsü: Bir muallim (hâfız, hem mütedeyyin gördüğüm için) Kur’anın hizmetinde bana bir dostluk edecek niyetiyle ona samimane bir dostluk gösterdim.

  • Sonra o, ehl-i dünyanın teveccühünü kazanmak için,

bir memurun bir tek kelâmıyla bize karşı çok soğuk ve korkak vaziyeti aldı.

Sonra o maksadının aksiyle tokat yedi. Müfettişinden şiddetli bir tekdir yedi ve azledildi.

İşte bu dört adam (terfi’ için valiye şekva ve ihbar etmesi, âmirlerinin hatırı için rakibane ve düşmanane vaziyet alması, Barla’ya nakledilip yerleşmek için düşmanane vaziyet ihtiyar etmesi, ehl-i dünyanın teveccühünü kazanmak için bize karşı çok soğuk ve korkak vaziyet alması,) düşman vaziyeti almakla böyle tokat yedikleri gibi, üç dostum da (hizmet-i Kur’aniyeye değil kendi şahsına zarar gelmemek için istinsahı terk etmesi, dünyevi menfaat için düşünmeyerek ihtiyarsız irtibatı terk etmesi, uhrevi menfaat için dahi olsa iritibatı muvakkaten kesmesi) ciddî dostluğun iktiza ettiği merdane vaziyeti göstermedikleri için, tokat değil, bir nevi ihtar nev’inde aks-i maksadlarıyla ikaz edildiler:

Birincisi: (Bu zât Onuncu Lem’adaki Şefkat tokatlarından beşincisi Hakkı Efendi olabilir.)

Gayet mühim ve ciddî ve hakikî bir talebem olan bir zât-ı muhterem, mütemadiyen Sözler’i yazar, neşrederdi.

Müşevveş büyük bir memurun gelmesiyle ve bir hâdisenin vukuu ile; yazdığı Sözler’i sakladı, muvakkaten istinsahı da terketti.

Tâ ki, ehl-i dünyadan bir zahmet görmesin ve bir sıkıntı çekmesin ve onların şerlerinden emin olsun.

Halbuki o hizmet-i Kur’aniyenin muvakkaten ta’tilinden gelen bir eser-i hata olarak, bir sene mütemadiyen bin liraya mahkûmiyet gibi bir bela, gözü önüne konuldu.

(Bu şefkat tokatının gelmesinin sebebi ehl-i dünyadan bir zahmet görmemek ve bir sıkıntı çekmemek ve onların şerlerinden emin olmak için muvakkaten istinsahı terk etmektir. Halbuki yapılması gereken neşir vazifesini devam ettirip gerekli tedbirleri almaktı. Bu hakiki ihtiyattır. Yirmidokuzuncu Mektub Altıncı Risale olan Altıncı Kısım İkinci Desisede geçtiği gibi Tehlike “havf iki, üç, dört ihtimalden bir olsa.. hattâ beş-altı ihtimalden bir olsa, ihtiyatkârane bir havf meşru olabilir. Fakat yirmi, otuz, kırk ihtimalden bir ihtimal ile havf etmek evhamdır, hayatı azaba çevirir.”

(Hem kudsi olan Kur’an hizmetine zarar gelmemek için ihtiyat edilebilir. Yoksa kişinin kendi şahsına zarar gelmemesi ve dünyevi rahatının bozulmaması için ihtiyat olmaz. Bu dostluğun gerektirdiği merdane vaziyeti yapmamak olur.)

(Hemde Emirdağ Lahikası 2 sayfa 247’de geçtiği gibi “Kahraman-ı İslâm İmam-ı Ali Radıyallahü Anhü Celcelutiye’nin çok yerlerinde ve âhirinde bir himayetçi istemiş ki, namaz içinde huzuruna gaflet gelmesin. Düşmanları tarafından ona bir hücum manası hatırına gelmemek, sırf namazdaki huzuruna pek çok olan düşmanları tarafından bir hücum tasavvuruyla namazdaki huzuruna mani’ olunmamak için bir muhafız ifriti dergâh-ı İlahîden niyaz etmiş.” Kudsi olan namaz ibadetine zarar gelmemek için ifriti istemiş. Yoksa dünyevi bir menfaat için istememiş.)

(Hem de İkinci Lem’a Beşinci Nüktede geçtiği gibi “Hazret-i Eyüb Aleyhisselâm münacatında istirahat-ı nefsi için dua etmemiş, belki zikr-i lisanî ve tefekkür-ü kalbîye mani olduğu zaman ubudiyet için şifa taleb eylemiş.” Kudsi olan ubudiyetine zarar gelmemek için şifa istemiş. Yoksa dünyevi bir menfaat için istememiş.)

Ne vakit istinsaha niyet etti ve eski vaziyetine döndü; o davasından tebrie etti, lillahilhamd beraet kazandı. Fakr-ı haliyle beraber bin liradan kurtuldu.

(Kişiye gelen tokadın şefkat tokadı mı? zecr tokadı mı? olduğunu anlamak için bir ölçüde şudur: Kişi yaptığı yanlışta pişmanlık duymaz ve devam ederse Cenab-ı Hak o kişinin âhiretteki azabını arttırmak için başına musibet vermez. Mekr-i İlahi olarak o kişiyi dünyada muvaffak eder. Veya o kişiye öyle bir bela verir ki onu helak eder. İşte bu zecr tokadıdır. Ama şefkat tokadında ise kişi hatasını anlar, nedamet eder, tekrar eski vaziyetine döner. Böylelikle başına gelen musibette kalkar, gider.)

İkincisi: Beş seneden beri merd ve ciddî ve cesur bir dostum,

ehl-i dünyanın ve yeni gelen bir âmirin hüsn-ü zannını ve teveccühünü kazanmak için,

komşum iken, düşünmeyerek ihtiyarsız birkaç ay benim ile görüşmedi. Hattâ bayramda ve ramazanda uğramadı.

Halbuki maksadının aksiyle karye mes’elesi neticelendi, nüfuzu kırıldı.

(Bu şefkat tokatının gelmesinin sebebi: düşünmeden ihtiyarsız dünyevi bir maksat için Kur’an hizmetinden muvakkaten irtibatı kesmektir.)

Üçüncüsü: Haftada bir-iki defa benimle görüşen bir hâfız, imam olmuş.

Sarık sarmak için (Kadro almak için)

iki ay beni terketti. Hattâ bayramda yanıma gelmedi.

Hilaf-ı me’mul olarak, maksadının aksiyle yedi-sekiz ay imamlık ettiği halde hilaf-ı âdet bir surette ona sarık bağlattırılmadı.  (Kadro alamadı.)

(Bu şefkat tokatının gelmesinin sebebi: uhrevi bir maksat için dahi olsa Kur’an hizmetinden muvakkaten irtibatı kesmektir.)

İşte bu gibi vukuatlar çok var. Fakat bazılarının hatırlarını kırmamak için zikretmiyorum. Bunlar ne kadar zaîf birer emare ise de, fakat içtimaında bir kuvvet hissedilir. Onunla kanaat gelir ki: Şahsıma karşı değil -çünki nefsimi hiçbir ikrama lâyık görmüyorum- belki hizmet-i Kur’an noktasında sırf o cihette bir ikram-ı İlahî ve bir himayet-i Rabbaniye altında hizmet ettiğimiz anlaşılıyor.

Dostlarım bunu düşünmeli, evhama kapılmamalı. (Dostlar dünyevi maksatlarımı temin edebilirmiyim veya zarar görürmüyüm diye evhama kapılmamalı. Çünkü Kur’ana hâdimliğimiz cihetinden bize karşı düşman vaziyeti alanların maksadlarının aksiyle tokat yemeleri ve dost iken dostluğun iktiza ettiği merdane vaziyeti muvakkaten göstermeyenlerin, maksadlarının aksiyle birer itab görmeleri, bu hizmet-i Kur’aniyede bulunanların bir ikram-ı İlahî ve bir himayet-i Rabbaniye altında hizmet ettiğinin delilidir. Bu yedi emare bunun ispatıdır.)

Madem hizmetkârlığıma bir ikram-ı İlahîdir ve madem fahre değil, belki şükre sebebdir ve madem وَ اَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ  fermanı var.. bu sırlara binaen, hususî bir surette dostlarıma beyan ediyorum.

* * *

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir