Sual: Risale-i Nur’da “belki, herhalde” gibi bazı kelimeler “belli ki, daimi olarak ve her halükârda” anlamında yani kesinlik ifade eden anlamda kullanılmaktadır.
Aynen bu kullanım gibi “Sanki bu zerrat âlemi, o semavî âleme küçük bir misaldir.
İşarat-ül İ’caz – 76” cümlesinde geçen “sanki” kelimesi “biraz veya çoğunlukla veya tamamen benzemek” gibi burada ve her yerde hangi anlamda kullanılıyor ve bu konuda neler söylenebilir?
Cevap: Değerli kardeşim, sizler de bilirsiniz. Kelimeler birer canlı gibi doğar, büyür, gençleşir. Bunlardan bir kısmı gençliğini muhafaza eder hayatta kalmayı başarır, bir kısmı ise hâdisat ve ahvale dayanamaz söner gider ve diğer bir kısmı ise kavimlerin iç içe girmesiyle veya farklı nedenlerden ötürü varlığını ve hayatiyetini muhafaza edemez ve ölür gider. Bunlardan ayrı bir kısmı da ona yüklenen mana itibariyle değişime uğrayabilir ve yeni mana elbiseleri takınabilir.
Bu nedenlerden ötürü Kur’an’ın indiği asırdaki arapçaya tam vukufiyet kesbetmek ve meselenin özellikle ehemmiyetine binaen İslamî ilimlerde uzmanlık yapmak isteyenler sarf, nahiv gibi gramer ilimlerine ilaveten bu konuda iki-üç ilim (ilm-i vaz, ilm-i lügat, vb) gibi âlet ilimlerini de tahsil etmektedirler.
Elbette kelimelerin asıl manalarını yani hangi mana yönü ile kullanıldığını cümlenin tamamını bazen de paragrafın tamamını okuyarak ve aynı zamanda müellifin genel üslûbuna âşina olarak ve zamanın şartlarındaki kelime kullanımlarını da göz önünde bulundurarak elde etmek mümkündür. Sualde de belirtildiği gibi belki, herhalde gibi kelimeler hem Üstadın genel üslûbu açısından hem de o zaman dilimi içerisindeki kullanım şekli olarak istisnai durumlar hariç kesinlik ifade eden ve her halükârda ve daima manasına gelen anlamda kullanılmaktadır. Bu kullanım şekli yukarıda anlattığımız kelimelerin zaman içerisinde ona yüklenen mana değişimine de güzel bir örnek olabilir.
Hatırladığım kadarıyla Farabi’nin ya da İbn-i Haldun’un bir eserinde (Kitâbu’l Hurûf ya da Mukaddime olabilir) yaklaşık olarak şöyle bir ifade geçmektedir. Bir toplumun dilini tam manasıyla öğrenmek için o toplumun sahil kentlerden ya da komşu ülkelerden uzak olan kısımlarına özellikle orta kısımlarında yaşayan hatta çölde bulunan ve farklı toplumlarla hiç ihtilat etmeyen insanlarından öğrenmekle sâde ve değişmemiş bir dil yapısından elde etmekle mümkündür. Çünkü sahil ve komşu ülkelere yakın bölgelerde yaşayanlar hem ticaret hem de farklı kültürel etkinliklerden kaynaklı olarak birbirlerinden kelime ticareti ve değişimi yapmaya müsaittirler.
Gelgelelim sualde geçen “sanki” kelimesinin kullanım şekline ve manasına bakmak için bütün külliyatı bu minvalde incelemek gerekir. Bu maksatla incelediğimiz takdirde temel eserlerde sanki kelimesi tek tük kullanım hariç genel anlamda kullanılmamıştır. Ancak tercüme eserlerinden olan Mesnevî ve İşaratü’l İ’caz adlı eserlerinde bu kelimenin çok daha sık kullanımı görünmektedir. Belki de tercümeleri yapan Abdülmecid Ağabey’in kullanımı ve üslübu çerçevesinde bir nedenden ötürü bu sıklık anlaşılabilir.
Bu kelime ilgili cümle ve Üstad’ın genel üslubu çerçevesinde bakıldığında ve Risale-i Nur’un tevhide ve vahdete her zaman ısrarla vurgu yapması açısından bakıldığında kanaatimce sabık cümlede geçen “sanki” kelimesi “neredeyse”, “birebir”, “tıpatıp” gibi bir anlam çerçevesinde değerlendirilebilir. Fakat genel anlamda bir şey söylemek zor olabilir. Her paragrafa bu anlamda nazar edilip bakmak en doğrusudur. Vesselam.
Kardeşiniz Sedad