Anasayfa » Mücmel Barla Lâhikası

Mücmel Barla Lâhikası

BARLA LÂHİKASI

Takdim

Sıra No: 1 Sayfa 5

Naşirler

Bedîüzzaman Said Nursî Hazretlerinin Hizmetkârları; Tahirî, Zübeyr, Hüsnü Bayram, Mustafa Sungur, Bayram Abilerin yazdığı takdimdir.

BARLA LÂHİKALARI

Risale-i Nur’un ilk müştak talebelerinin, Nurların hemen te’lifi zamanında, ilk okuyup yazdıklarında duydukları samimî hissiyat, kalbî ve ruhî istifade ve istifazalarını dile getiren fıkralarını ve Hazret-i Üstad’ın da bazı mektublarını ihtiva etmektedir.

KASTAMONU LÂHİKALARI

Nurların hatt-ı Kur’an’la yazılıp çoğalması, neşri ve inkişafı ve Risale-i Nur’un mahiyeti, kıymeti, deruhde ettiği kudsî vazife-i imanîyesi ve mazhariyeti; hem talebelerinin tarz-ı hizmetleri, mütecaviz dinsizler karşısında sebat ve metanetleri ve ehl-i İslâm’ın birbiri ile muamelâtında takib edecekleri ihlaslı hareketleri gibi, dâhilî ve haricî bir çok mes’elelere temas etmiştir.

EMİRDAĞ LÂHİKA MEKTUBLARI

Birinci kısmı: 15 Haziran 1944’de Denizli hapsinden beraet ile tahliyeden sonra 1947’deki Afyon hapsine kadar müddetçe Isparta, Kastamonu, İstanbul, Ankara Nur Talebeleri ile Üniversite Nur talebelerinin ve Anadolu’da Nurların neşre başlandığı yerlerdeki talebelerin hizmete müteallik bazı mektub ve suallerine cevaben Üstadımızın yazdığı mektublardır.

İkinci kısım ise: 1948-1949 Afyon Cezaevi’nden tahliyeden sonra 1952-1953 tarihlerinde Emirdağı’nda ve 1953’ten sonra ikamet eylediği Isparta’da da iken talebelerine yazdığı mektublar ve mahkemelere ve davalara temas eden mes’elelere dair müteaddid bahislerdir.

Risale-i Nur’un te’lifi, zuhuru ve neşri ile beraber hizmet-i Nuriyenin ve ders-i Kur’aniyenin taliminde ve îfasında ve meslek-i Nuriyenin taallümünde ve uzun bir zamandaki hizmetin devamında vaki’ olacak binler ahval ve hücuma maruz talebelerin cereyanlar karşısında sebat, metanet ve ihlasla hareketlerinde onlara yol gösterecek, hizmet-i Kur’aniyenin inkişafında sühulete medar olacak ikaz ve ihtarlara elbette ihtiyaç zarurîdir, kat’îdir, bedihîdir.

Hem Nur Müellifi bir mektubunda, bu zamanın şartları ve îcabları karşısında tarz-ı hizmeti yine Kur’anın nuruyla göstererek hakîmane irşadın ve tevfik-i İlahiyeye muvafık hareketle isabetli hizmetin îfası gibi noktalardan Risale-i Nur’un lüzum ve ehemmiyetini tebarüz ettiriyor.

Sıra No: 2 Sayfa 10

Yirmisekizinci Mektub’un Yedinci Risale olan Yedinci Mes’elesidir.

Said Nursî

Şu mes’ele “Yedi İşaret”tir. Evvelâ tahdis-i nimet suretinde yedi sırr-ı inayetin izhar edilmesinin “Yedi Sebeb”ini beyan ederiz:

Birinci Sebeb: Bu asırda i’caz-i Kur’anı bir derece beyan, Sözler’le olduğuna dikkat çekmek için inayetler izhar edilmiş. Yani Kur’an-ı Hakîmin mucizevî hakikatlarının izharına ayine ve hizmetkâr olan Risale-i Nuru ve ona talebe olanlara gelen inayetleri izhar etmek Kur’an’ın i’cazına yardımdır.

İkinci Sebeb: Kur’an-ı Hakîm, hakaikının kemalatını medhettiğine binaen Kur’an-ı Hakîmin lemaat-ı i’caziyesini izhar eden Risale-i Nur’u medhetmek Kur’an-ı Hakîmi medih hükmüne geçtiğinden Risale-i Nur hizmetinin makbuliyetine alâmet olması için inayat-ı Rabbaniye izhar edilmiş.

Üçüncü Sebeb: Risale-i Nurda görünen hakaik-ı âliye kendi malı olmayıp Kur’andan olduğunu göstermek için inayetler izhar edilmiş. Çünkü kim bu hakaikin içine girse inayetlere mazhar olur.

Dördüncü Sebeb: Hem küfran-ı nimetten hemde fahrdan kurtulmak için inayetler izhar edilmiş. Çünki Kur’anın hakaikının güzelliğini gösteren Sözlere dikkatleri celb etmek için terettüb eden inayat-ı İlahiyeyi izhar etmek, makbul bir tahdis-i nimettir.

Beşinci Sebeb: Şark tarafından zuhur eden nurun Risale-i Nur olduğuna dikkat çekmek için inayetler izhar edilmiş.

Altıncı Sebeb: Sözler’in te’lifi vasıtasıyla Kur’ana hizmetimize bir mükâfat-ı âcile ve bir vasıta-i teşvik olan inayat-ı Rabbaniye, Kur’anın i’caz-ı manevîsinin şu’leleri olduğundan Kur’anın i’cazını göstermek için Kur’anın i’cazına yardım hükmüne geçen inayetler izhar edilmiş.

Yedinci Sebeb: İnsanların ekserisi ehl-i tahkik olmadığı için zaîf ve kıymetsiz bir bîçarenin elinde gördükleri hakaik-i imanîye ve Kur’anîyenin kıymetini, ekser nâsın nokta-i nazarında düşürmemek için, inayetler izhar edilmiş.

İşte bu yedi esbaba binaen küllî birkaç inayet-i Rabbaniyeye işaret edeceğiz.

Birinci İşaret: Tevafukat bir inayettir.

İkinci İşaret: Risale-i Nurun şahs-ı manevîsinin teşekkülü bir inayettir.

Üçüncü İşaret: Hakikatların en muannide dahi izah edilip isbat edilmesi bir inayettir.

Dördüncü İşaret: Temsilat yolunun Risale-i Nurda görülmesi bir inayettir. Bu inayetle risalelerde, bütün derin hakaik, temsilât vasıtasıyla, en âmi ve ümmi olanlara kadar ders veriliyor.

Beşinci İşaret: Risalelerin tenkid edilmemesi ve her taife derecesine göre istifade etmesi, sür’atle, sıkıntılı inkıbaz vakitlerinde yazılması dahi, bir eser-i inayet ve bir ikram-ı Rabbanîdir.

Altıncı İşaret: Üstadın hayatına öyle bir cereyan verilmiş ki; Risale-i Nuru netice vermiştir. İşte bu bir inayettir. Adeta çekirdek hükmünde olan üstadımızın hayatından Nur külliyatı çıkmıştır. Risale-i Nurdaki bütün hakikatların üstadın hayatında bir yeri vardır.

Yedinci İşaret: Hizmet zamanında görünen inayetlerdir. Hususan Sözler’in ve risalelerin neşrinde ve tashihatında ve yerlerine yerleştirmekte ve tesvid ve tebyizinde teshilat görülmesi, hem de maişet hususunda şefkatle beslenmesi, bir keramet-i Kur’aniyedir.

Mahrem bir suale cevabdır Sözlerin kanaat vermekteki güzelliği ve bizim aklımıza ruhumuza olan tesiri, ancak temsilât-ı Kur’aniyenin lemaatındandır. Çünki: yazılan Sözler

1- Tasavvur değil tasdiktir; (Yani hududları tayin edilen bir şey değil aklen delilleri görülen bir hakikatı kabul etmektir.)

2- Teslim değil, imandır; (Kuru kuruya teslim olmak değil hakikatı anlamakla hakikata teslim olmaktır. Yani yakîni bir imandır, taklidi bir iman değildir.)

3- Marifet değil, şehadettir, şuhuddur; (Marifet bir hakikatı aklen tasdik etmek iken şehadet o hakikatı aklın dışında diğer cihazlarla beraber görmektir.)

4- Taklid değil tahkiktir;

5- İltizam değil, iz’andır; (Dokuzuncu Mektub Sayfa 34’te geçtiği gibi Ve silsile-i mevcudat gibi kuvvetli ve zerrat gibi kesretli iman ve İslâmın bürhanlarını göstermişler ki, nihayetsiz bir iz’an ve kuvvet-i iman verirler.)

6- Tasavvuf değil hakikattır; (yani tasavvuf kâinatı terk etmek hakikatını ders verirken Risale-i Nur terk etmek değil kâinata bakmakla Allahı hakikat noktasında tanıyor.)

7- Dava değil, dava içinde bürhandır. (Yani Kur’anın davası değil, Kur’anın dava ettiği hakikatlarının bürhanlarıdır.)

Sorunun ikinci kısmı ne tesiri var denilse altta beş tesirini gösteriyor.

1- Akıl ile beraber

2- Vehim

3- Ve hayal,

4- Hattâ nefs

5- Ve heva teslime mecbur olduğu gibi, şeytan dahi teslim-i silâha mecbur oldu.

Mukaddeme

Sıra No: 3 Sayfa 21

Said Nursî

Hulusi Bey ve Sabri Efendi’nin mektublarında Risale-i Nur hakkındaki fıkralarının, bir mektub suretinde Risale-i Nur eczaları içinde idhal edilmesinin beş sebebi izah edilmiştir. İkinci sebebde talebelik ve kardeşlik ve arkadaşlığın üç hâssası izah edilmiştir.

Yirmiyedinci Mektub

Sayfa 24

Naşirler

Mektubat-ün Nur’un birinci muhatabı olan Hulusi Bey’in hususî mektublarından Risalet-ün Nur hakkındaki takdiratını gösteren fıkralardır.

Zeyilleri

Sabri Efendi’nin Risalet-ün Nur hakkındaki takdiratını gösteren hususî mektublarındaki fıkralardır.

Sıra No: 4 Sayfa 25

Hulusi beyin fıkrası

Üstadımızın son iki mektubunda sual buyurulan hususa verilen cevabtır.

Birincisi: Üstadımızın vazifesinin bitmediğine dair altı bürhan gösterilmiştir.

İkincisi: Hulusi Abide Nurlu Sözler’i cemaate okumak nasîb olduğu zamanlarda, hasıl olan bazı hissiyata dair üç maruzatıdır.

Evvelâ: Maruzatta bulunduğu zaman ruhundaki büyük bir inkişaf…

Sâniyen: Nefsini düşünmekten kat’-ı nazar edip din kardeşlerine nurlu hakikatleri iblağ etme arzusu…

Sâlisen: Esma-i hüsnadan Rahman ve Rahîm isimleri neden besmelenin içine dahil olduğuna dair sorusu bulunuyor.

Sıra No: 5 Sayfa 28

Hulusi Yahyagil

Hulusi Abi Mektubat’tan Birinci Mektubun kendisinde bıraktığı tesiri anlatıyor.

“Hayatın beş derecesini de talim, mevtin itibarî bir keyfiyet olduğunu tefhim, i’dam-ı ebedînin mutasavver olamayacağına kalbimi takvim buyurduktan sonra, Allah için muhabbetin her halde bu hayat derecelerinde de devam ederek hayat-ı bâkiyede bâki meyvesini vereceğini işaret buyurmakla müddet-i hayatımı nihayetsiz artırmağa sebeb olmuştur.”

Sıra No: 6 Sayfa 28

Hulusi Yahyagil

Üstadımızın ve başta Hulusi Abi olmak üzere Nur Talebelerinin vazifelerinin ehemmiyetine dairdir.

“Ben artık birşey için yaşadığımı zannediyorum. O da, üstadım olan dellâl-ı Kur’an’ın vazife-i memure-i manevîyesini îfada kendilerine pek cüz’î bir yardım ve Kur’an hesabına cüz’î bir hizmetkârlıktan ibarettir.”

“O Hakîm-i Rahîm, size bu eseri yaptırtan, o Nurları ayak altında bıraktırmaz.”

Sıra No: 7 Sayfa 29

Hulusi Yahyagil

Hulusi Abinin, aldığı hakikat dersini hulasa ettiği mektubudur.

“Bana böylece hakikat dersini veren bu zâta da ömrümde ilk defa olarak Üstad dedim.”

“Tarîkat zamanı değil, imanı kurtarmak zamanıdır, beş vakit namazını hakkıyla eda et, namazın nihayetindeki tesbihleri yap, ittiba’-ı sünnet et, yedi kebairi işleme!”

Sıra No: 8 Sayfa 29

Hulusi Yahyagil

“Mektubatın zeyilleri , emsalleri gibi hoş, güzel ve bediidir

Sıra No: 9 Sayfa 30

Hulusi Yahyagil

Otuzikinci Sözün Üçüncü mevkıfı hakkında kısaca derim: Belki diğer bütün Sözler’in daha fevkinde parlayan bir necm-i nur-efşandır.

Doktor Kemal Mi’rac’ı nasıl bulduğu sorusuna cevaben der: “Eserin pek büyük kıymetini takdir etmek için İslâm olmağa bile lüzum yok, insan olmak kâfi.”

Sıra No: 10 Sayfa 30

Hulusi Yahyagil

 “Ashabı-ı Kehf”gibi müsahhibiniz

Sıra No: 11 Sayfa 31

Hulusi Yahyagil

“Otuzikinci Söz’ün Birinci Mevkıfını, Ramazan hediyesini ikmale muvaffak oldum”

Maddeten dûr bulunacağımdan dolayı çok müteessir olacağım. Fakat manen neşr-i hakikat yolunda acz u fakrıma bakmayarak, duanızla elimden gelen her çareye başvuracağım için müteselli oluyorum.

Sıra No: 12 Sayfa 31

Hulusi Yahyagil

“Biliyorsunuz ki, çok ifadelerimde sizi taklid ettiğim birinci sebebi, merbutiyet-i hâlisanemin; ikinci sebebi, kudret-i kalemiyemin kifayetsizliğidir.”

Sıra No: 13 Sayfa 32

Hulusi Yahyagil

Taharri-i hakikat ile ömür geçirir iken mukadderat tarîk-ı Nakşibendîye idhal eylemişti. “İmanı kurtarmak zamanıdır.”

Sıra No: 14 Sayfa 32

Hulusi Yahyagil

Mu’cize-i kübra-yı Ahmediyeyi ilân eden Ondokuzuncu Mektub’un kendisindeki tesirine dair

Sıra No: 15 Sayfa 33

Hulusi Yahyagil

Dördüncü Mektubdan istifadesi: Yıldızname ve “tarîk-ı acz ve fakr ve şefkat ve tefekkür” hakkındadır.

Sıra No: 16 Sayfa 33

Hulusi Yahyagil

Ümmet-i İslâmiyeyi hakaik-i imaniyeye sevk ve irşada memur edilen zât-ı hakîmanelerine dair Üstadımıza yazdığı mektubudur.

Sıra No: 17 Sayfa 33

Abdulmecid Ünlükul

Lafzî bir üstadı kaybettimse de, manevî müteaddid mürşidleri buldum.

Sıra No: 18 Sayfa 33

Hulusi Yahyagil

Müteselli olduğum iki cihet var. Biri: Elimizdeki mübarek Sözler vasıtasıyla daima sohbet-i manevîde bulunduğumuz, diğeri: Muhabbetimizin inayet-i Bâri ile “hubb-u fillah” mertebesinde olduğuna imanımızdır. Bu iki cihete mukabil iki hediye izah buyuruyor.

Sıra No: 19 Sayfa 33

Hulusi Yahyagil

Otuzikinci Söz’deki üç mevkıfın ve Üçüncü Maksad’ın kendisinde bıraktığı tesiri anlatıyor.

“Dikkatle dinleyenler, Allah tevfik verirse, imanını kurtarabilirler”

Sıra No: 20 Sayfa 34

Hulusi Yahyagil

Niyetim büyük, tevfik Huda’dan.

Sıra No: 21 Sayfa 35

Hulusi Yahyagil

Emanetçi olduğum Sözler’i inayet-i Hak’la ve duanız berekâtıyla lâyıklı kulaklara duyurabileceğimi ümid ediyorum

Sıra No: 22 Sayfa 35

Hulusi Yahyagil

Risalet-ün Nur, Mektubat-ün Nur’un mütalaası, tahrir edilmesi, başkalara neşr ü tebliğe alâ kadr-il istitaa çalışılması

İğtinam edebildiğim kısacık vakitlerde zihnimi safileştirip Nurların karşısına…

Sıra No: 23 Sayfa 36

Hulusi Yahyagil

Yirmidördüncü Mektub’un Birinci ve İkinci zeyillerini okudum.

Dünyevî işlerden tahlis-i nefis ile iğtinam edebildiğim vakitlerde, o mübarek nurlu pencerelere koşuyorum.

Sıra No: 24 Sayfa 36

Hulusi Yahyagil

Yirmialtıncı Mektub’u büyük sevinçle aldım. Defaatla, dikkatle, merakla, muhabbetle, lezzetle okudum.

Yirmialtıncı Mektub’un Üçüncü Mebhası’nı gayr-ı ihtiyarî muhtelif rütbede mühim zâtlara okudum.

Risalet-ün Nur ve Mektubat-ün Nur, ihtiyac-ı zamana göre her sınıf erbab-ı din ve hattâ müfrit muannid olmamak şartıyla, dinsizleri bile ilzam ve ikna’ edecek derecededirler.

Sıra No: 25 Sayfa 37

Abdulmecid Ünlükul

Bu eserler bütün sınıflara ve cemaatlara daima mazhar-ı takdir oluyor. Herkes derece-i fehmine göre takdir edebilir.

Sıra No: 26 Sayfa 37

Abdurrahman

Abdurrahman’ın, vefatından bir-iki ay evvel yazdığı mektubdur. Vefatını ve iman ile gideceğini haber veriyor.

Sıra No: 27 Sayfa 39

Said Nursî

Onuncu Söz onun hakkında bir mürşid-i hakikî hükmüne geçmiştir ki; birden onu derece-i velayete çıkararak şu üç kerameti söylettirmiştir.

Yirmiyedinci Mektub’un Zeyli ve İkinci Kısmı

Sayfa 40

Naşirler

Hulusi-i sâni ve büyük bir âlim olan Sabri Efendi’nin fıkralarıdır.

Sıra No: 28 Sayfa 40

Sabri

Ondokuzuncu Mektubdan, şu noktayı hissettim ki: O vekayi’de siz cismen değilse de fakat ruhen, Server-i Kâinat Efendimiz Hazretleriyle beraber idiniz tasavvur ediyorum.

Amcazadesi Zühdü Efendinin Onaltıncı Mektubdan sürur-u manevî hissettiğine dairdir.

Sıra No: 29 Sayfa 41

Sabri

Gönül ister ki, hemen Risalet-ün Nur’un umumunu yazıversem de mâmelekimde bulunan dürr-i yektaları istidadım nisbetinde mütalaaya başlasam.

Onuncu Söz, kıymet-i manevîye itibariyle mevcudattan ağırdır.

Sıra No: 30 Sayfa 41

Sabri

Yirmidokuzuncu Söz’ün kendisinde bıraktığı tesiri anlatıyor.

Sıra No: 31 Sayfa 41

Sabri

Otuzuncu Söz’ün kıymetine dairdir.

Sıra No: 32 Sayfa 42

Sabri

Sözler sayesinde şevk ile taallüm, inayetle tefeyyüz, tergib ile tenevvür, hâhişle telezzüz, işaretle tahalluk, tedricle tekemmül tarîkında ilerlemeğe…

Sıra No: 33 Sayfa 42

Ali

Sözlerin kıymetine dairdir.

Sıra No: 34 Sayfa 42

Sabri

Sözlerden iki seneyi mütecaviz bir zamandan beri, ne derece istifade ettiğine dairdir.

Sıra No: 35 Sayfa 43

Sabri

Yirmisekizinci Söz’ün kıymetine dairdir.

Sıra No: 36 Sayfa 43

Sabri

“Siyah Dut’un Bir Meyvesi”nin kıymetine dairdir.

Sıra No: 37 Sayfa 43

Sabri

Yirminci Mektub’un kıymetine hem fenn-i ilm-i Kelâm’ı taallüm ile tefeyyüz etmek isteğine dairdir.

Sıra No: 38 Sayfa 44

Sabri

Birinci Söz’de Besmelenin derece-i ehemmiyeti ve suret-i temsiliyesi şâyan-ı takdir ve hayrettir.

Sıra No: 39 Sayfa 44

Sabri

Üç kitabdan Yirminci, Yirmiüçüncü ve Otuzuncu Söz’ü okudum. Yirminci Söz, ihbarat-ı gaybiye cihetiyle, i’caz-ı Kur’an’ı isbat ve teyid etmiştir.

Sıra No: 40 Sayfa 45

Sabri

Ondokuzuncu Mektub’u bir defada yarım satır yerine yarım sahife yazmakla te’kid edilen i’caz-ı Nebevîye dairdir.

Sıra No: 41 Sayfa 45

Sabri

Yirmialtıncı Mektub’un kıymetine dairdir.

Sıra No: 42 Sayfa 46

Şamlı Hâfız Tevfik

Yirmialtıncı Mektub’un kıymetine dair güzel bir duadır.

Sıra No: 43 Sayfa 46

Sabri

Her bir lem’a-i ulviyesi, aklî ve naklî binler âyât ve alâim-i imanı fevkalhad izah ve isbat eden ve bir mirkat-ı iman ve bir mir’at-ı Vâcib-ül Vücud ve-l Mennan olan ve saray-ı dâr-ı bekanın elmas bir miftahı bulunan Yirmiikinci Söz’ün kıymetine dairdir.

Sıra No: 44 Sayfa 46

Hakkı Efendi

Arş kadar yüksek cihan kadar kıymetdar mübarek eserleri idrak edebildiğimiz kadar istifade ve istifazaya çalışarak müstefid olabilmek bizim için pek büyük bir nimettir.

Sıra No: 45 Sayfa 46

Hakkı Efendi

Dekaik-ı hikmet ve hakaik-i ilmiye ile tezyin ve tarsin edilmiş olan yüksek eser hakkında bir mütalaa serdetmek, bidâamın fevkindedir.

Sıra No: 46 Sayfa 47

Hâfız Ali

Yirmibeşinci Söz, Cenab-ı Hakk’ın ferman-ı mübini olan Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan için öyle bir vuzuh-u etemmi hâvi bir muarrif-i hakikîdir.

Sıra No: 47 Sayfa 47

Sabri

Üstadın hattı ekremileriyle muharrer Yirmiikinci Söz’ü okumaya başlayacağına dairdir.

Sıra No: 48 Sayfa 47

Seyyid Şefik

Otuzüçüncü Sözle tedavi olmak istediğine dairdir.

Sıra No: 49 Sayfa 48

Hâfız Zühdü

İ’caz-ı Kur’an ve Otuzüçüncü Mektub’un otuzüç penceresinden ayrı ayrı lemaan eden nuranî ziyaların kalbinde bıraktığı feyze dairdir.

Sıra No: 50 Sayfa 48

Sabri

Maruzat-ı hususiye: Risalet-ün Nur sırasına idhal edilen yazıları Sabri Abinin hicabını intac etmiştir.

Sıra No: 51 Sayfa 49

Hulusi Yahyagil

Ümid ve iman gibi pek âlî sermayemiz var. Hoca Efendi Hazretlerinin âlî tavsiyeleri: Beş vakit namazını ta’dil-i erkân ile vaktinde kıl, yani başka ibadete gücün yetmez. Namazın nihayetindeki tesbihleri yap, yani başka zikri yapamadım diye teessüf etme. Yedi kebairi terk et, çünki sagairi arayacak zamanda değiliz.

Sıra No: 52 Sayfa 50

Sabri

Sabri’nin Yirmibirinci ve Yirmiikinci Sözler’i yazdığı vakit yazdığı mektubun bir fıkrasıdır.

Birinci Söz tevhid miftahıdır.

Yirmibir’in birinci şıkkı da mirkat-ı Cennet’tir. İkinci şıkkı da emraz-ı kalbiyenin tedavisi için nazirsiz bir şifahane-i eczadır.

Yirmiiki ise; Bürhanlarıyla, Lem’alarıyla insan olanın akaid-i diniyesini tahkim ve tarsine emsalsiz bir rehber bulunduğunu arzederim efendim.

Sıra No: 53 Sayfa 51

Ahmed Hüsrev

Sözlerinizin (yani Risalelerinizin) her biri birer derya-yı azîmdir.

Sıra No: 54 Sayfa 51

Re’fet

Sözleriniz mürşidane ve çok yüksek olduğundan gayet dikkatli ve tahlil ederek okunmak îcab ediyor.

Sıra No: 55 Sayfa 51

Sabri

Üstadımıza ettiği güzel Arabî bir dua vardır.

Sıra No: 56 Sayfa 52

Hulusi

Muallim Cudi’nin kasidesinde geçtiği gibi güzellik yazılarımızda değil, belki i’caz-ı Kur’an’dan olan nurlu Sözler’e ve Mektubat’a aittir. Her ferd-i mü’min, derece-i fehm ü zevkine göre, aslında güzel olan bir şeyi tarif eder. Acz ve fakrdaki lezzet, şefkat ve tefekkürdeki ulviyet; hakikaten hiçbir şeyle kabil-i kıyas değilmiş.

İkinci Zeyl

Sayfa 54

Naşirler

Sıra No: 57 Sayfa 54

Adilcevazlı Bekir Ağa

Ümmi fakat allâmelerin işini gören ve esrar-ı Kur’aniye’ye karşı Isparta’nın intibahına sebeb olan, âhiret kardeşim Âdilcevaz’lı Bekir Ağa’nın Sözler hakkındaki ihtisasatıdır.

Bu eserler başlı başına ayrı ayrı birer fatihtir. İnşaallah her cihetle feth ederek fatih olacaktır.

Sıra No: 58 Sayfa 55

Sabri

Onuncu Söz, âlem-i bekanın sened-i hakikî ve kat’îsi ve en kavî ve gayet rasin ve son derece güzel, naklî ve aklî ve mantıkî ve tarifi imkânsız bir delail…

Sözler dahi, hakaik-i eşyada en ufacık zerreleri bile görmek ve göstermek hâssasını haizdir.

Sıra No: 59 Sayfa 56

Ahmed Hüsrev Altunbaş

Sözler’i yazmaklığıma ruhsat veren Cenab-ı Hakk’a milyarlarca hamdediyor ve şükrediyorum.

Sıra No: 60 Sayfa 56

Ahmed Hüsrev

Risalelerin yüksekliğine ve güzelliğine ve latifliğine dairdir.

Sıra No: 61 Sayfa 56

Hâfız Zühdü

Ondokuzuncu Mektub’u mütalaa etmekten bir türlü doyamıyorum.

Sıra No: 62 Sayfa 57

Zekâi

Mi’rac’ın mütalaasına dairdir. Mi’rac kitabı, felsefe düşkünü mu’terizlerin felsefesini her zaman için iflas ve sukut ettirmek kuvvetine mâlik bir eserdir.

Sıra No: 63 Sayfa 58

Zekâi

Namaza dair fazilet ve mükâfat menba’ı olan Dördüncü ve Dokuzuncu ve Yirmibirinci Sözler

Sıra No: 64 Sayfa 58

Dr. Yusuf Kemal

Dinî akidelerimin azîm bir inkılabı var. Nur Risalelerinden aldığım dinî ve insanî ve vicdanî ve iktisadî ve ilmî dersler bana hayatta muvaffakıyet verecektir.

Sıra No: 65 Sayfa 58

Dr. Yusuf Kemal

Üstadım, sizin Sözler’iniz benim dinî muhayyelemi cidden değiştirdi ve daha sevimli bir mecraya sevketti. Şimdi bendeniz, doktorların düşündüğü gibi düşünmüyorum.

Sıra No: 66 Sayfa 59

Hulusi Yahyagil

Üstadın bazı hasletlerinden denizden katre nisbetinde üç hâl Hulusi Abide vardır.

Birisi: Taharri-i hakikat ve Nurlarla alâkadar olduğum zamanlarda, dünyevî bütün lezzetlerin fevkinde büyük bir zevk ve havassımda azîm bir şevk hissediyorum.

İkincisi: Bütün kusurları, tekmil fenalıkları nefsimden ve iyilikleri, iyi şeyleri Allah’tan biliyorum.

Üçüncü hâl ve hakikî şahsiyetim

Nurlarla meşgul olmak saadetine mazhar olduğum dakikalarında, hilaf-ı me’mul bazı sözler kendiliğinden kalbime ve kalemime gelmektedir ki, bu marifet benim değil elbet muhakkak ve mutlak Hazret-i Kur’an’dan lemaan eden Nurlara aittir.

Nurlara alâ kadr-it tâka neşre çalışarak muhafazasını kuvvetleştirmeliyiz.

Sâniyen: Mektubat’ın küçüklerinden onüçünü hâvi hususî mektublar mecmuasını aldım.

Sâlisen: Yirmisekizinci Mektub’un Dörd Mes’elesi icmal edilmiştir. Yirmisekizinci Mektub’un Sekiz Mes’elesinden Birincisi, bana ait rü’ya hakkında kıymetli bir ders vermiş.

İkinci Mes’ele; Hazret-i Musa Aleyhisselâm, Hazret-i Azrail Aleyhisselâm’ın gözüne tokat vurmuş, ilâ âhir mealindeki hadîse dair ehemmiyetli bir münakaşayı kaldırmak ve halletmek için yazılmıştır.

Üçüncü Mes’ele; Ziyarete gelenlere dair bir hakikattır. Bu mes’eleyi beş noktaya ayırmakla sanki İslâmın beş rüknünü hatırlatmış, selâmet için beş esası gösterilmiş.

Dördüncü Hususî Mes’ele: Mescide taarruz hadisesinde Eski Said lisanıyla da olsa ne kadar muvafık istimal-i silâh ediyorsunuz.

Sıra No: 67 Sayfa 63

Süleyman (Sıddık)

Risaleler her biri başlı başına ve ayrı ayrı birer tefsir-i Kur’andır.

Bu Nurların kıymetini zaman gösterecek ve dillerde destan olarak şark ve garbı gezecek itikadındayım.

Sıra No: 68 Sayfa 64

Re’fet

Yirmibeşinci Söz, elhak bir şâheserdir.

Mu’cizat-ı Ahmediye, çok mükemmel ve ruha ulviyet ve inkişaf bahşeden çok kıymetdar bir eserdir.

Sıra No: 69 Sayfa 65

Binbaşı Asım

Sözler namındaki risale-i şerifeler fakiri ihya ediyor, kalbimi nurlandırıyor.

Sıra No: 70 Sayfa 65

Said Nursî

Yirmiyedinci Mektub’un umumu bir meclis-i nuranîdir ki, Kur’an’ın şu münevver, mübarek şakirdleri, içinde birbiriyle manen müzakere ve müdavele-i efkâr ediyorlar.

Yirmiyedinci Mektub’un Üçüncü Zeyli

Sayfa 66

Naşirler

Sıra No: 71 Sayfa 66

Said Nursî

Nur Risalelerine çok müştak ve onların mütalaasından intibaha düşen bir doktora yazılan mektubdur.

O fennî malûmatı, o felsefî maarifi; faideli, nurlu, ruhlu yapmak çaresini aramak lâzımdır. Sen dahi Cenab-ı Hak’tan bir intibah iste ki, senin fikrini Hakîm-i Zülcelal’in hesabına çevirsin, tâ o odunlara bir ateş verip nurlandırsın. Lüzumsuz maarif-i fenniyen, kıymetdar maarif-i İlahiye hükmüne geçsin.

Her bir Söz’ü, şahsımdan değil belki Kur’an’ın dellâlından sana bir mektubdur ve eczahane-i kudsiye-i Kur’aniyeden birer reçetedir farzet.

Sıra No: 72 Sayfa 67

Sabri

Bir fıkrasında tevafukat-ı gaybiye hakkındaki kanaat-ı âcizanem sual buyuruluyor.

Âyinedir bu âlem, her şey Hak ile kaim

Mir’at-ı Muhammed’den Allah görünür daim

Hulusi-i Sâni Sabri Efendi, Hulusi Beyin hem hizmet-i Kur’an’da, hem bana karşı münasebetlerindeki tevafukları, alâmet-i muvaffakıyettir. Said

Tevafukat-ı gaybiye, bir keramet-i aleniye olarak endamını Nurlarda izhar ediyor.

Nurların yanık talebelerinde, bir tevafuk-u fevkalâde görüyorum. Çünki hepsinin derece-i ihtiyaç ve iştiyakı bir, kâffesinin ahlâk ve etvarı bir, umumunun tarz-ı telakkisi bir ve yekdiğerine karşı kavî bir rabıta-i hakikiye ile merbut, samimiyet ve hakikatperverlikte, âdeta yekdiğerine müsabaka eder derecede ciddî ve hâlis, kardeşlikte takib ettikleri hatt u hareket bir ve daha pek ziyade birbirine benzeyen tullab-ı nuraniyenin bu hârika hallerini de ayrıca bir tevafukat-ı gaybiye sırasında görüyorum.

Sıra No: 73 Sayfa 68

Sabri

Üstadıma bir arîza takdim etsem ve otuz günden ibaret olan Ramazan-ı Şerife ait Otuzuncu Mektub olmak üzere, bir niyazda bulunmak emelinde iken, ruhumun mühim bir ihtiyacını temin eden, binler hikmet ve müjdeli Ramazaniyeyi alarak..

Sıra No: 74 Sayfa 69

Zekâi

Yirmiyedinci Söz ve Otuzüçüncü Mektub olan Otuzüç pencerenin kıymetine dairdir.

Sıra No: 75 Sayfa 70

Zekâi

Onyedinci Sözün kıymetine dairdir.

Sıra No: 76 Sayfa 70

Zekâi

Onyedinci Sözün kıymetine dairdir. “Def’olsun gençlik rü’yalarının kâbuslu fırtınaları.”

Sıra No: 77 Sayfa 71

Zekâi

Küçük Sözlerin kıymetine dairdir. “Kaybolmuş ümidlerimin, hayatımın semasında sönen yıldızlarımın ufûlüne teessüf edip, bir fecr-i sabah ararken; bir nur sîma, bir nur sabah karşımda parladılar.”

Sıra No: 78 Sayfa 72

Ahmed Zekâi

Talebeniz de keza, o cihankıymet risaleleri ne kadar fazla okur yazarsam, o kadar istifadebahş ve müftehir olacağım.

Onaltıncı Mektub’u serâpâ okudum. Her türlü mezahim ve meşakkate karşı gösterdiğiniz sabır ve tevekküle meftun oldum.

Yirmiüçüncü Söz, insanlara insanlıklarını ihtar eden ve en âlî makamlara sahib olmak yollarını gösteren ve karilerini tekâmüle sevkeden ve meşru aşklar doğuran ölmez bir teselli hatırasıdır.

Sıra No: 79 Sayfa 73

Ahmed Hüsrev Altunbaş

Nur deryasının feyizli risaleleri kimin eline geçerse, o zâtı kendine ciddî olarak rabtettiği gibi, müştaklar ve ehil olanlar arasında dolaşıyor.

Sıra No: 80 Sayfa 73

Ahmed Hüsrev Altunbaş

Altıncı Mektub’a gelince, şu gurbetteki firkatinizin en hazîn kısmını tayyettiğinizi ve bir kısmının da hikâye edildiğini okudum.

Diğer taraftan da, acaba tayyedilen kısmından da biraz yazılsa idi.

Sıra No: 81 Sayfa 74

Lütfü’nün arkadaşı Zeki

Ramazan-ı Şerifin hikmetlerini bildiren Söz, bizi ikaz ve bilmediğimiz hikmetleri tasrih ediyor.

Bir zaman gelecek, bu Risalât-ül Envâr ve Mektubat-ün Nur, kendinden çok uzak mesafeleri ikaz ve irşad nuruyla ihata edecektir.

Sıra No: 82 Sayfa 74

Ahmed Hüsrev Altunbaş

Yirmidokuzuncu Mektub: Tebdil edilen şeair-i İslâmiyeye dairdir.

Mülhidlerin tecavüzleri ziyadeleştikçe, Üstadımızın, Kur’an’ın feyzi ile nâil olduğu gizli hakaiki izhar etmesi bizim sevincimizi artırmaktadır.

Sıra No: 83 Sayfa 75

Ahmed Hüsrev Altunbaş

İki gece birbiri üstüne gördüğüm iki rü’ya-yı sadıkada, temelleri atılmakta olan büyük bir gülyağı fabrikasının kâtibliğine tayin edilmiş ve işe mübaşeret etmiştim.

Yirmisekizinci Mektub’un Yedinci ve Sekizinci Mes’elelerinde, hizmetimizin makbuliyeti ve rıza-i İlahî dâhilinde olduğu pek açık bir lisanla yazılması, âciz talebenizi de dilşâd etmiş bulunuyor.

Sıra No: 84 Sayfa 76

Ahmed Zekâi

Otuzikinci Sözün kıymetine dairdir.

Sıra No: 85 Sayfa 76

Hüsrev

Yirmidokuzuncu Mektub’un Üçüncü Kısmı Kur’an-ı Hakîm’in i’caz-ı nakşîsine dairdir.

Kur’an-ı Kerim’in yazılması hakkında vaki’ olacak her fedakârlığa hazır olduğumu, utanarak baştan ayağa kadar beni istilâ eden bu sürurun verdiği halet-i ruhiye üzerine arzediyor

Sıra No: 86 Sayfa 77

Lütfü’nün arkadaşı

Ne mutlu, senin açtığın çeşmenin kıymetini takdir ile ona muHâfız ve müdafi olan ve îcabında eserlerinin ahkâmını ilân ve telkin uğrunda bin can ile hayatını fedaya müheyya olan, candan sevdiğin talebelerin var.

Aziz Üstad! Hizmetin göklerde gezsin ve siz destanlarda geziniz.

Bu kardeşimin bu hissine iştirak etmiyorum. Rıza-yı İlahî kâfidir. Eğer o yâr ise, herşey yârdır. Eğer o yâr değilse, bütün dünya alkışlasa beş para değmez.

Sıra No: 87 Sayfa 79

Ahmed Hüsrev Altunbaş

Düşündüğüm bir şey varsa, o da Risale-i Nur’dan Sözler’i ikmal etmek, bunlardan istinsah ederek arkadaşlarımızın çoğalmasını temin etmek için lâyıkıyla çalışmaktır.

Sıra No: 88 Sayfa 80

Sabri

Yirmisekizinci Mektub’un Yedinci Mes’elesinin kıymetine dairdir.

Sıra No: 89 Sayfa 80

Sabri

Yirmiyedinci Mektub’un te’lifindeki gaye, kat’iyyen mektub sahiblerini ilân ve teşhir olmadığı, belki işaret tabancası gibi fihrist vazifesini gördüğü gibi hem de Nur deryasının askerleri beyninde, bir nevi müsabaka vazifesini de gördü. Her müntesib meşher-i Nur’a, az-çok hünerini döktü.

Sıra No: 90 Sayfa 81

Hâfız Sabri

Yirmidokuzuncu Mektub’un Üçüncü Kısmı; bürhanî, senedî, şuhudî velhasıl kâffe-i esbab-ı sübutiyesi aslında münderic ve müştemil bulunan kıymetdar eser,

Sıra No: 91 Sayfa 82

Hâfız Sabri

Yirmidokuzuncu Mektub’un Birinci Kısmınının Beşinci, Sekizinci ve Dokuzuncu Nüktelerinde asrın kuru kafalı, müflis, felsefeci şeytanlarını gemlemiş, iskât etmiş, daha doğrusu bütün bütün ilzam ve ruhlarımızı da tenvir u tesrir ve teselli etmiştir.

Üstad-ı Sâni Hulusi Beyefendimi, teşbih ve tabiri caiz ise, saatçilerde bulunan yıldızvari sekiz-on ağızlı saat anahtarlarına benzetiyorum ki; o müteaddid ağızlı anahtar, âlemde mevcud her saatı tahrik eder, işletir.

Sıra No: 92 Sayfa 83

Hulusi

Yirmidokuzuncu Mektub’un İkinci Kısmını ve münevver hâtem-i i’cazı kemal-i şükranla aldım. İştiyakla, lezzetle, zevk-i manevî ile defaatle okudum. Kur’an’ın madem ki, ilk nüzulü şehr-i Ramazanda olmuştur. Bu asırda ve şu zamanda da, o mübarek âyetin hikmetleri hakkında eser yazılmasının bu ayda olması enseb ve a’lâdır.

Âyinedir bu âlem, her şey Hak ile kaim,

Mir’at-ı Muhammed’den, Allah görünür daim.

Âyinedir bu hâtem, herkes sıdk ile hâdim,

Mir’at-ı Üstaddan, Kur’an’dır görünen daim. {(Haşiye): Latif bir tevafuktur ki, Hulusi ile Sabri Efendi, buradaki birbirinden çok uzak oldukları halde, aynı fıkrayı mektublarında bana karşı yazıyorlar.}

Sıra No: 93 Sayfa 86

Asım Bey

Binbaşı Âsım Bey’in Risalet-ün Nur Sözleri hakkında temsil ettiği bir fıkradır

Sıra No: 94 Sayfa 87

Hulusi Yahyagil

Geçen hafta Yirmisekizinci Mektub’un Beşinci ve Altıncı Mes’eleleri isimlerini alan biri şükre, diğeri harem-i şerif sualine cevab olan iki eser-i âl-ül âlînizi, kemal-i şevkle aldım. Zevk ile mütalaa ettim.

Sıra No: 95 Sayfa 88

Hulusi Yahyagil

Yirmisekizinci Mektub’un Yedinci Mes’elesinin kıymetine dairdir. Bu asırda “Kur’an’ın surları yıkılmıştır. Bütün hücumlar Kur’an’adır. İmanı kurtarmak zamanıdır.” Bu sebeble inayet-i İlahiye, bu bid’at ve zulümat asrında, Kur’an-ı Hakîm ve Kerimin, lâyemut i’cazını Sözler ve Mektublarla izhar etmiş ve bu hakikaten azîm işde rahmet-i İlahiyeye, muazzez ve muhterem üstadımız elyak ve elhak memur ve vasıta olmuştur. Bu hakikata daha birinci derste, lütf-u İlahî ile iman ettim. Diğer nurlu dersler kuvvet-i imana vesile olmuş ve olmakta bulunmuştur.

Sıra No: 96 Sayfa 90

Sabri

Nur nurdan seçilemediği gibi, nur deryasının nuranî talebelerinin, yegâne emel ve gayeleri olan tevhidin bir alâmet-i mümtaze ve farikası olan ittihad ve tesanüd-ü hakikiye ve meşruayı kalen ve fiilen ve halen göstermeleriyle sabittir ki, bu hal bir alâmet-i muvaffakıyettir.

Sıra No: 97 Sayfa 90

Re’fet

Sözlerinizin, her birini yüz defa okusam, yüzbirinci defa hiç okumamış gibi, büyük bir zevk-i manevî ile okumam dahi yüksekliğine şahiddir.

Sıra No: 98 Sayfa 91

Mehmet Mes’ud

İmanını teslim aldığının isbatı, Ramazan-ı Şerifin üçüncü günü gördüğü rü’yadır. Hem Cenab-ı Feyyaz-ı Mutlak Hazretlerine beş vakitte ettiği duasına dairdir.

Sıra No: 99 Sayfa 92

Ahmed Husrev Altunbaş

Yirmidokuzuncu Mektub’un Sekizinci Kısmının Sekizinci Remzi’nde Furkan-ı İlahî’nin esrar-ı mühimmesi ve i’caz-ı azîmesi gösterilmiştir. “Kenz-ül Arş duasının feyzinden gelen bir nükte-i Kur’aniye” namı altında neşredilen iki sahifelik huruf-u hecaiye-i Kur’aniye, Rumuzatı Semaniye’nin içindedir.

“Hayat-ı fâniyeye veda etseniz bile, büyük büyük cemaatlerin arasında hürmetle yâdedileceğinize {(Haşiye): Ben kardeşim Hüsrev’in bu makamdaki hissiyatına iştirak edemiyorum.”

Sıra No: 100 Sayfa 95

Re’fet

Yirmidokuzuncu Mektub’un Sekizinci Kısmında tevafukat ve rumuzat-ı Kur’aniye, tebşirat-ı azîmeyi ihtiva etmesi itibariyle, kemal-i hassasiyetle takib ve tedkik olunmaktadır.

Sıra No: 101 Sayfa 96

Rüşdü

Yirmidokuzuncu Mektub’un Sekizinci Remzi, i’caz-ı Kur’anîden İhlas-ı Şerif, Muavvizeteyn, Fatiha-i Şerif surelerinin tevafukat-ı hurufiye sırlarını gösterir.

Sıra No: 102 Sayfa 97

Saatçi Lütfü

Yirmidokuzuncu Mektub’un Sekizinci Remzi, her ferdin Kur’an-ı Azîm-ül Bürhan’daki mu’cizatı görmesi için Kur’an’ın baş tarafına derci, muhterem Üstadımızın tasavvurî kararı vechile muvafıktır.

Sıra No: 103 Sayfa 97

Asım Bey

Otuzdört sene olan hayat-ı askeriyemde, kusurlu geçmiş zamanlarıma pişman ve nâdim olup, evvelki güldüklerime şimdi ağlıyorum.

Şeriat, hakikat ve marifet hazine ve definelerini küşad edecek ve eden, ancak ve ancak bu Nur risale-i şerifeleridir.

Sıra No: 104 Sayfa 99

Ahmed Galip

Ahmed Galib’in Sözler hakkında bir fıkrasıdır.

Sıra No: 105 Sayfa 102

Ahmed Galip

Ahmed Galib’in Sözler hakkındaki Arabî fıkrasıdır.

Sıra No: 106 Sayfa 103

Murad Efendi

Sözler hakkında Murad Efendi’nin fıkrasıdır.

Sıra No: 107 Sayfa 103

Sabri

Ondördüncü asrın elliikinci sâline yetişen çelik kal’a tabir ettiğimiz, Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın müfessir ve mümessili olan Nur deryasına amele olarak tayin edilmekliğine dair

Sıra No: 108 Sayfa 104

Ahmed Husrev

Hüsrev, iyi olan sen değilsin; takib ettiğin yol iyidir, güzeldir, parlaktır.

Sıra No: 109 Sayfa 104

Hüçük Zühdü

Yirmidokuzuncu Mektub’un Yedinci Kısmının dinsizleri iskâta kâfi geleceğine hepimiz kanaat ve iman getirdik.

Sıra No: 110 Sayfa 104

Sabri

Yirmidokuzuncu Mektub’un Yedinci Kısmı, es’ile ve ecvibe, işaret ve sarahatıyla tedavi ile, mağmum kalbimi tesrir ve müteessir vicdanımı tenvir ve mükedder ruhumu mahzuz etti.

Sıra No: 111 Sayfa 105

Bekir

Hakaik-i Kur’aniyeyi câmi’ Nur Risaleleri, her ân u zaman bizi tarîk-ı hakikatın nurlarına istiğrak ederek, şu zaman-ı hazıranın ehl-i imanın kalbine verdiği ızdırabı izale etmektedir.

Sıra No: 112 Sayfa 106

Ahmed Husrev Altunbaş

Tarîkat hakkında olan Telvihat-ı Tis’a münasebetiyle yazılmış. Ahmed Hüsrev Abinin istifadesine dairdir.

Yirmiyedinci Mektub’un Üçüncü Kısmı ve Üçüncü Zeylin Nihayetidir

Sayfa 108

Naşirler

Sıra No: 113 Sayfa 108

Hâfız Ali

Yirmidokuzuncu Mektub’un Sekizinci Kısmındaki Üçüncü Nükte-i Kenziyeyi mütalaasına dairdir.

Şu zamanda iki mühim cereyan-ı azîmenin birisinin kumandasını Cenab-ı Hak size tahmil etmiş oluyor ki, bütün dünya Kur’an’ın beyan ve esrarından manen sizi dinliyor, inşâallah her vakit dinleyecek. Rabbim yorgunluğunuza bedel bin ehl-i gazâ sevabı ihsan buyursun, âmîn.

Sıra No: 114 Sayfa 110

Hulusi Yahyagil

Yirmidokuzuncu Mektub’un Yedinci Kısmının fihristidir.

1- Şeair-i İslâmiyenin tağyirine aslâ razı olmayan ve tahammül edemeyerek kulaklarını tıkayanların kanaatlerindeki isabete kat’î bir hüccet.

2- Tevilkârane “zahirî muvafakat gösteriyorum” iddiasında bulunanları, birinci zümreye ilhak ettirecek müessir bir kuvvet.

3- Ülema-üs sû’ ahzabına şedid bir tokat.

4- Muhtelif nam ve vesilelerle, dinsizlik gayesiyle bid’alar çıkaranlara, kahir bir darbe-i kudret ve tavk-ı lanet.

5- Beşinci ve Altıncı İşaretler, ıslah-ı âlemin bizzât Hazret-i Mehdi’nin zuhuruna vâbeste olduğuna kanaat eden zümreden, bu zât-ı âlîşanın dahi bu emirde muktedir olmasında şübhe duyanların, bu vehimlerini bertaraf edecek, itimadlarını temin edecek, gayet kuvvetli güneş gibi bir hakikat.

6- Yedinci İşaret, bu asrın en makul mücahedesinin nasıl yapılmak iktiza ettiğine delalet eden, mahz-ı hikmet gibi hâssaları câmi’dir.

Sıra No: 115 Sayfa 111

Sabri

Yirmidokuzuncu Mektub’un dokuz levha-i saadeti câmi’ Dokuzuncu Nüktesinin kıymetine dairdir.

Sıra No: 116 Sayfa 112

Ahmed Husrev Altunbaş

Kenz-ül Arş duasının feyzinden gelen nükte-i Kur’aniye’de Üstadımızın gösterdiği sehve dairdir.

Sıra No: 117 Sayfa 113

Ahmed Husrev Altunbaş

“Kur’an-ı Azîmüşşan’a feda olan bu baş, başkalara eğilmeyecek.” sözü hayatımızda en güzel ve en büyük bir miftah ve bir düstur olmuştur.

Sıra No: 118 Sayfa 114

Nasuhizade Şeyh Mehmed

Üstadımızın Burdur’a gelmesinden bir ay evvel mürşid-i ekmel, Şeyh Hacı Rahmi Sultan Hazretleri ile beraber murakabede bulunulan Nasuhizade Şeyh Mehmed Efendinin Üstadımızın murakebeye teşrif ettiğine dair yazdığı fıkradır.

Halka-i hakikatta devrandadır ol mübarek Üstad

Kavuşturdular ruhunu, ervah-ı Enbiyaya ânın

Mest-i müstağrak olup hayrettedir ol mübarek Üstad

Mübarek Kur’an’ın dellâlısın dediler âna

Sıra No: 119 Sayfa 115

Asım Bey

Asım Bey’in, Üstaddan evvel kabre girmek istediğini haber verdiği mektuptur.

Üstadına bedel, mahkemede, Üstadına zarar gelmemek için “Yarabbi canımı al, لاَ اِلهَ اِلاَّ اللّٰهُ ” diyerek mahkemede vefat edip irtihâl-i dâr-ı beka etmiştir.

Sıra No: 120 Sayfa 117

Hâfız Ali

Hayat ismine lâyık bir hayat bahşına vesilesiniz. O hayatı ihsan edene ve vesile olan uğruna, o hayatı ifna etmemek kâr-ı akıl değildir.

Benim bedelime şehid olacağını hissetmiş. Kuvvet-i ihlasın kerameti olarak haber veriyor. Haber verdiği gibi şehid oldu.

Sıra No: 121 Sayfa 118

Hulusi Abi

Yirmidokuzuncu Mektub’un Altıncı Kısmı, şerait-i imandaki esaslara müşabih bir tarzda, Kur’an-ı Hakîm’in tilmizlerini ve hâdimlerini hakikaten ikaz ediyor ve aldanmamaları için altı esası kendilerine bihakkın ders veriyorsunuz:

“Kenz-ül Arş duasının feyzinden gelen bir nükte-i Kur’aniye” serlevhalı eserle, Yirmidokuzuncu Mektub’un Sekizinci Kısmı’nın Sekizinci Remzi’ndeki füyuzat, tarif ve tavsif edilmeyecek âlî ve müstesna bir vaziyettedirler.

Yirmidokuzuncu Mektub’un Yedinci Kısmı’na dair Abdülmecid Efendi’nin endişesi, zahire bakılırsa haklı ve çok samimîdir. Fakat zâten cemaatı çok mahdud olan Nurlarla alâkadar zevatın, bu hakaikten mahrum edilmelerini ve bu kudsî eserin tamamen hapsedilmelerini lâyık görmüyor ve esasa mugayir buluyorum.

Sıra No: 122 Sayfa 121

Said Nursî

Mühim bir talebenin gönderdiği hediyesinin iadesi hakkındadır.

Hediyeyi adem-i kabulün en mühim bir sebebi, samimiyeti ve ihlası zedelememektir.

Mühim bir tüccar dostum otuz kuruşluk bir çay getirdi, kabul etmediğinin hikmeti, aldığı dersin kıymetini, elmas derecesinden şişe derecesine indirmemektir. Senin menfaatın için, menfaatımı terkediyorum.

Hem Nuh Bey, biliniz ki; şu zamanda o havalide vefadarane, şefkatkârane beni aramaklığınız öyle bir hediyedir ki, bunun gibi binler hediyeden kıymetdardır.

Hem size gönderdiğim risaleleri muhafaza etmek ve sahib çıkmak ve benim yerimde onları himaye etmek binler lira kıymetinde bana karşı büyük bir hediyedir.

Sıra No: 123 Sayfa 124

Said Nursî

Uhuvvet ve tevafuk hakkında Fethi Beye yazılan bir mektubtur.

Senin vazifen yazıdan daha mühimdir. Yalnız, yazıyı terk etmeyiniz.

Uhuvvet için bir düsturu beyan edeceğim ki; o düsturu cidden nazara almalısınız. Hayat, vahdet ve ittihadın neticesidir. İmtizackârane ittihad gittiği vakit, manevî hayat da gider. Tesanüd bozulsa cemaatın tadı kaçar.

Sizin gibi üç-dört hâdim-i hak, ayrı ayrı ve taksim-ül a’mal olmamak cihetiyle hareket etse, kuvvetleri üç-dört adam kadardır. Eğer hakikî bir uhuvvetle, birbirinin faziletleriyle iftihar edecek bir tesanüdle, birbirinin aynı olmak derecede bir tefani sırrıyla hareket etseler; o dört adam, dörtyüz adam kuvvetinin kıymetindedirler.

Makinenin çarkları birbirine muavenete mecburdur. Hem birbirini kıskanmak değil, belki bilakis birbirinin fazla kuvvetinden memnun olurlar. Şuurlu farzettiğimiz bir çark, daha kuvvetli bir çarkı görse memnun olur. Çünki vazifesini tahfif ediyor.

Hak ve hakikatın, Kur’an ve imanın hizmeti olan büyük bir hazine-i âliyeyi omuzlarında taşıyan zâtlar, kuvvetli omuzlar altına girdikçe iftihar eder, minnetdar olur, şükreder.

Sakın birbirinize tenkid kapısını açmayınız. Tenkid edilecek şeyler, kardeşlerinizden hariç dairelerde çok var. Ben nasıl sizin meziyetinizle iftihar ediyorum, o meziyetlerden ben mahrum kaldıkça, sizde bulunduğundan memnun oluyorum, kendimindir telakki ediyorum. Siz de üstadınızın nazarıyla birbirinize bakmalısınız. Âdeta her biriniz ötekinin faziletlerine naşir olunuz.

Kardeşlerimizden İslâmköy’lü Hâfız Ali Efendi, kendine rakib olacak diğer bir kardeşimiz hakkında gösterdiği hiss-i uhuvveti çok kıymetdar gördüğüm için size beyan ediyorum: O zât yanıma geldi; ötekinin hattı, kendisinin hattından iyi olduğunu söyledim. O daha çok hizmet eder, dedim. Baktım ki; Hâfız Ali kemal-i samimiyet ve ihlas ile, onun tefevvuku ile iftihar etti, telezzüz eyledi. Hem üstadının nazar-ı muhabbetini celbettiği için memnun oldu. Onun kalbine dikkat ettim; gösteriş değil, samimî olduğunu hissettim.

Cenab-ı Allah’a şükrettim ki, kardeşlerim içinde bu âlî hissi taşıyanlar var. İnşâallah bu his büyük hizmet görecek.

Sıra No: 124 Sayfa 126

Hâfız Ali

Akraba-i taallukatımda çocuklar var, hangisini intihab edeyim? Üç gün sonra Yaşar ve Necati isminde iki çocuk, bana hem refik, hem ders arkadaşı ve bir derece onlara kalfa olarak tayin edildim. Bir ay sonra Kur’an okumaya başladılar. Beşinci ay içinde hatme muvaffak oldular. Hem Hâfız Yaşar’ın hıfzı için dua istediği hakkındadır.

Sıra No: 125 Sayfa 127

Husrev Altunbaş

Sırr-ı İnna A’tayna’nın verdiği ihbarın kıymetine dairdir.

Sıra No: 126 Sayfa 127

İbrahim Hulusi Yahyagil

Kur’an hizmetini dünyevî ve maddî menfaate sarahaten tercih eden, Hüsrev namındaki kardeşimi tebrik ederim.

Hayli zaman evvel Kur’andaki tevafuk sırrını açmaya başlamıştınız. Sahib-i Kevser’in delâletiyle Kevser’i buldunuz.

“Ey nâs! Kim ki ebedî hayat ister, işte âb-ı hayat; kim ki yolunu şaşırmış, işte vesile-i necat; kim ki küfür ve inadından dönmez, onu bekliyor şedid azab ve ikab” ilââhir.. gibi nurlu beyanatınızla her taifeyi ihya, ikaz ediyorsunuz.

Sıra No: 127 Sayfa 129

Binbaşı Asım Bey

Tarîkat-ı Muhammediye’nin (A.S.M.) maksad, gaye ve esasını, teferruat ve füruatını zikr ü beyan eden bu Dokuzuncu Kısım Telvihat-ı Tis’a, bir nur-u tarîkat ve hakikattır. Okumağa doyulmaz. Okudukça hasıl olan şevk u lezzet hesaba gelmez. Hele Dokuzuncu Telvih, hülâsa ve icmal edilerek bütün hakikatlar toplanmış.

Sıra No: 128 Sayfa 130

Re’fet

Gerek Sözler ve Mektubat ve gerekse remizlerin en hârika vasfı, mütalaasına doyulmamasıdır.

Sıra No: 129 Sayfa 131

Ahmed Husrev Altunbaş

Kur’an-ı Hakîm’in iki âyetini ihtiva eden Otuzbirinci Mektub’un Birinci ve İkinci Lem’alarının ve Yirmidokuzuncu Mektub’un Sekizinci Kısmından İkinci Remzi’nin kıymetine dairdir.

Sıra No: 130 Sayfa 132

Zeki

Ben istiyorum ki; bir an evvel bir yere çekileyim de, mesaîden hariç zamanlarımı, o ulvî ve mukaddes hazine-i hakikat ve âsâr-ı giran-baha hizmetinde devama başlayayım.

Hem bazı eserleri beraberimde getirmediğimden çok pişman oluyorum; onlardan başkalarını istifade ettirmek fırsatını bulamazsam da, mütalaa eder, manen mücadeleye bir medar-ı kuvvet olurdu.

Sıra No: 131 Sayfa 133

İbrahim Hulusi Yahyagil

Yirmidokuzuncu Mektub’un Dokuzuncu Kısmının fihristidir.

1- Tarîkat, hoşça tarif ediliyor.

2- Faidesinden cüz’î fakat güzel bir misal gösteriliyor.

3- Velayet ve tarîkatın münasebeti ve ehemmiyetleri; inkâr edenlerin fırka-i dâlleden oldukları ve bu hazine-i uzmayı kapatmak, tahrib etmek ve bu kevser menba’ını kurutmak isteyenlerin fiillerindeki hata yüzlerine vuruluyor. Ve bu yolda, aklı başında ve insafı olanı ikna’ edecek delail ve misaller beyan olunuyor.

4- Meslek-i velayetin yekdiğerine zıd vasıfları ise, seyr ü sülûkün iki meşrebi gayet sarih izah ve tavsif ediliyor.

5- Vahdet-ül Vücud ve Vahdet-üş Şuhud meşrebi ile bundaki mühim varta beyan olunuyor.

6- Velayet yolları içinde en güzelinin Sünnet-i Seniyeye ittiba’ olduğu, velayet yollarının ve tarîkat şubelerinin en mühim esası ihlas olduğu ve bu dünyanın dâr-ül hikmet ve dâr-ül hizmet olup, dâr-ı ücret olmadığı fasih bir üslûb ile takrir buyuruluyor.

7- Şeriatın şümulü; tarîkat ve hakikatın maksud-u bizzât hükmüne geçmemeleri iktiza ettiği, Sünnet-i Seniye ve ahkâm-ı şeriat haricinde bulunan ehl-i tarîkatın iki kısmı tarif ve Sünnet-i Seniyeye muhalefetleri misali ile fehme takrib ediliyor.

8- Tarîkattaki sekiz varta sayılmakla, nazar-ı dikkat celbediliyor.

9- Tarîkatın pek çok fevaidinden dokuzu, icmalen tedris buyuruluyor.

Yirmialtıncı Söz’ün Zeylinde bahis buyurulan ve alâ kadr-it tâka hükmüne tevfik-i harekete çalıştığım yol ki; acz, fakr, şefkat, tefekkür tarîkıdır. Aziz ve muhterem Üstadımın tarif ve tavsiye ve irşad buyurdukları kestirme, Kur’anî ve nuranî caddedir.

Sıra No: 132 Sayfa 135

Musta Sabri

Onuncu Söz’ün kıymetine ve tevafukatına hem Sure-i Nasr ve Sure-i Kevser’in müjde ve beşaretine dairdir.

Sıra No: 133 Sayfa 137

Ahmed Husrev Altunbaş

Hazret-i Yunus Aleyhisselâm’ın duasının fezailini gösteren Otuzbirinci Mektub’un Otuzbir Lem’adan Onbirinci Kısmının Birinci Kısmını aldık ve okuduk.

Sıra No: 134 Sayfa 137

Said Nursî

Üstad ve talebeler ve ders arkadaşları içinde faide verecek bir fikir.

Üstadınız lâyuhtî değil. Onu hatasız zannetmek hatadır.

Hakaika dair mesailde külliyatları ve bazan da tafsilâtları sünuhat-ı ilhamiye nev’inden olduğundan hemen umumiyetle şübhesizdir, kat’îdir. Münasebat-ı tevafukiyeye dair işaretler, mutlak ve mücmel ve küllî surette sünuhat-ı ilhamiyedir. Mücmel ve mutlak hakaik; biz, zahirî vesile olup çıkıyor. Tanzim ve tasfiye, tasvir ise; kıymetdar, muktedir ders arkadaşlarıma aittir.

Benim hatamı gördüğünüz vakit serbestçe bana söyleseniz mesrur olacağım.

Keramat-ı Kur’aniye olarak, tevafukatta bir ikram-ı İlahî hissettim, iki elimle sarıldım. Evet Kur’an’dan tereşşuh eden İşarat-ül İ’caz ve Risale-i Haşir’de kat’î bir işaret hissettim.

Sıra No: 135 Sayfa 140

Kuleönü’nde Sofuoğlu Sarı bıcak Mustafa Hulusi

“Mürşidi sen uzakta arıyorsun, pek yakınında bulunan Bedîüzzaman vardır. O zâtın Risale-i Nur’u müceddid hükmündedir. Hem aktabdır, hem Zülkarneyn’dir, hem âhirzamanda gelecek İsa Aleyhisselâm’ın vekilidir; yani müjdecisidir.”

Yirmiikinci Mektub’u verdiniz, yazdım. Bir-iki defa arkadaşlarımla okudum. Âciz talebenizin maddî ve manevî onbeş yaşından beri, mazide birikmiş olan küflü yaralarını tedavi etti. Tedavi olduktan sonra gördüğü üç tane rüyayı ve bunların tabirini anlatıyor.

1- Menamda, kıbleye karşı bir vilayete gittim. O vilayette gezerken, iki büyük acib fabrikaya rastgeldim.

2- Kıbleye karşı uzun bir kışla ve kışlanın içinde büyük bir fırın var. “Risaleleri ciddî okumak ve yazmak, yirmi sene medresede okumaktan faiktir ve daha menfaatlidir.”

3- Eğirdir Gölü’nün kenarında, yani çakıllığında bulunuyormuşum. Çadırdan Mahmud isminde bir genç çıktı.

Sıra No: 136 Sayfa 143

Kuleönü’nden Sarıbıçak Mübarek Mustafa’nın kardeşi Küçük Ali

Haşiye: Mustafa Hulusi Abinin kardeşi Küçük Ali’nin Risale-i Nur hakkında bir fıkrasıdır. Merhum büyük kardeşim Mustafa, risalenin şakirdleriyle velayetin şakirdlerini ve birbirinin arasındaki dereceyi anlatmak istiyor. Bu mes’eleyi Risale-i Nur halletmiş.

Sıra No: 137 Sayfa 147

Hâfız Hâlid

Risale-i Nur tesvidinde çok hizmeti sebkat eden temiz kalbli, ihlaslı bir hâfız, müdakkik bir hoca olan Hâfız Hâlid’in bir fıkrasıdır. Üstadın Nur ismi celiline mazhar olduğuna ve bazı güzel hasletlerine dairdir.

Sıra No: 138 Sayfa 150

İbrahim Hulusi Yahyagil

Onüçüncü Lem’a “Hikmet-ül İstiaze”,14. Lem’anın Birinci Makamı iki sualin cevabı, 14. Lem’anın İkinci Makamı Bismillah hakkında, 15. Lem’a Risale-i Nur’un fihristesi hakkındaki mektubudur.

Onüçüncü Lem’a olan “Hikmet-ül İstiaze” risalesinin fihristesidir.

1- Şeytanın şerrinden ancak şeriat-ı Muhammediye (A.S.M.) ile âmil ve sünnet-i Ahmediye (A.S.M.) ile mütemessik olmakla kurtulmak imkânı olduğuna,

2- Küfre giren ehl-i dalaletin kemmiyeten çokluğunun kıymetsizliğine;

3- Zahiren cüz’î hata ve isyanla çok büyük tahribat yapan hizb-üş şeytan;

4- Cüz’î ihtiyar ve icadsız kesb ile şerlere sebebiyet veren şeytana;

5- Kur’an-ı Hakîm’in azîm tergib ve teşviklerinin tam yerinde olup, ehl-i imanın desais-i şeytaniyeye kapılmaları, imansızlıktan ve imanın zaîfliğinden ileri gelmediğine; hem günah-ı kebairi işleyenlerin küfre girmediklerine,

6- Tahayyül-ü küfrü, tasdik-i küfürle iltibas ve tasavvur-u dalaleti, dalaletin tasdiki suretinde gösteren desais-i şeytaniye;

7- Erkân-ı imaniyeden biri olan kadere tevilsiz iman etmek lâzım olduğuna ve günah-ı kebireyi işleyen mü’min kalabileceğine…

8- Küfür ve dalalet yolunda, insanların nasıl ihtiyarlarıyla sülûk ettiklerini ve bunların nasıl hayat geçirebildiklerine dairdir.

9- Hizbullah’ın neden çok defa hizb-üş şeytan olan ehl-i dalalete mağlub olduklarına;

10- İblis’in en mühim bir desisesi olarak kendine tâbi’ olanlara kendini inkâr ettirdiğine dair dört misal verilmiştir.

11- Cirm ve cismi küçük, cürüm ve zulmü büyük, ayb ve zenbi azîm bîçare insana karşı kâinatın hiddetine;

12- Mahdud günahlara karşı Cehennem’le mukabelenin mahz-ı adalet olduğuna;

13- İnsanın hayat-ı diniye, hayat-ı şahsiye ve hayat-ı içtimaiyesini fesada veren Şeytan’ın desiselerine karşı üç nokta ders verilmiştir.

Sıra No: 139 Sayfa 154

Ahmed Hüsrev Altunbaş

Otuzbirinci Mektub’un Onbeşinci Lem’asıyla, yüz yirmi adede vâsıl olan Külliyat-ı Nur’u, yüz yirmi sahifeden aşağı olmayan misilsiz fihristesiyle bir yerde toplamış bulunuyor.

Sıra No: 140 Sayfa 155

Dereli Hâfız Ahmed Efendi

Dereli Hâfız Ahmed Efendinin çok manidar rü’yalı bir fıkrasıdır. Risale-i Nur’da öyle bir kuvvet vardır ki, Avrupa’nın en muannid feylesoflarını dahi teslime mecbur eder. Her ruhun bir ihtiyac-ı hakikîsi olan, hakikî iman nurunu arayan Hristiyan muvahhidler, elbette Risale-i Nur’u görseler (Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ın vesayası nev’inden) kabul edip sarılacaklardır.

Sıra No: 141 Sayfa 156

Binbaşı Asım Bey

Bu Risale Fihristesi, hakikaten menba-ı nur ve mecma-ı hakikattir.

Sıra No: 142 Sayfa 157

Büyük Ruhlu Küçük Ali

Kuleönü’nden Sarıbıçak Mübarek Mustafa’nın kardeşi Küçük Ali’nin iki adet rüyası ve tabirine hem manevî yaralarına aradığı ilaçlara dairdir.

1- Bana rü’yamda üç şahıs gösterildi. İkisinin ismini söylemediler. Diğeri Üstadım Bedîüzzaman’ı, ismiyle söylediler.

2- Rü’yamda, memleketimizin kenarında, Üstadım Bedîüzzaman, elinde bir asâ, çoban olup dellâllığını ilân ediyor. Ve diyor: “Ben Kur’an’ın dellâlıyım” diye yüksek sesle bağırıyor, ilân ediyor.

Ashab-ı Kehf efendilerimiz beş veya sekiz delikanlı -asrımızdaki tahammül edilmeyen fenalık gibi- o asırda fenalıktan, fitneden kaçarak mağaraya iltica ettiler. Bu asrın manevî doktoru ve ilâçları ise, Kur’an’dan tereşşuh eden Risale-i Nur ve Mektubat-ün Nur’dur. Onlara sıkı sarılalım.”

Sıra No: 143 Sayfa 159

Kuleönü karyesinden İbişoğlu Mehmed

Kuleönü Karyesinden İbişoğlu Hacı Mehmed’in iki rüyasına dairdir.

Herhangi bir mes’eleden bahsedilse, Risale-i Nur’da en iyisi vardır.

1- Dünya beni salmayacak diye düşünürken birden bir rü’ya gördüm. Üstad-ı muhterem siyah merkebin üzerinde râkiben yanıma geldi. Şu merkebi sağlam bir yulara bağla, emir buyurdunuz.

2- O gece rü’yamda, üstad-ı muhteremimi büyük bir denizde ve denizin içerisinde sarayda gördüm.

Sıra No: 144 Sayfa 160

Kuleönü karyesinden İmam oğlu Hâfız Mustafa

Kuleönü karyesinden elmas kalemli Mustafa ile beraber kıymetdar arkadaşı Hâfız Mustafa’nın şefkatli ve ücretli bir fırtınaya tutularak yedikleri şefkat tokatlarına hemde Rebi’-ül evvelin onikinci gecesi Üstadın Isparta’ya hicret ettiğine dairdir.

Sıra No: 145 Sayfa 162

Kuleönü karyesinden İmam oğlu Hâfız Mustafa

Bütün Söz ve Mektubat’ın birer mürşid-i kâmil vazifesini gördüğüne hem Lema’ların te’lif edilmesiyle bütün Söz ve Mektubata feyizleriyle anahtarlık yaptığına dairdir. Asrımızda Sözler ve Mektublar, o yolcunun saraya rastgelmesiyle bütün tehlikelerden kurtulduğu gibi, ins ü cinn canavarlarının tehlikelerinden kurtulmak için Sözler’in her biri o kaleden daha sağlam bir tahassüngâh olduğuna yüz bin kanaatım vardır.

Sıra No: 146 Sayfa 163

Şamlı Hâfız Tevfik

Şamlın Hâfız Tevfik’in Risale-i Nur’un hakkaniyetine dair istihracı bir fıkrasıdır.

“Her yüz senede Cenab-ı Hak bir müceddid-i din gönderiyor.” va’d-i İlahîsine binaen, Hazret-i Mevlâna Hâlid, 1200 senesinin yani onikinci asrın müceddididir. Madem tam yüz sene sonra, aynen dört cihette tevafuk ederek Risale-i Nur eczaları aynı vazifeyi görmüş. Kanaat verir ki -nass-ı hadîs ile- Risale-i Nur tecdid-i din hususunda bir müceddid hükmündedir.

Sıra No: 147 Sayfa 166

Isparta Nur Talebeleri

Mustafa, Lütfü, Rüşdü, Hüsrev, Bekir Bey, Re’fet Re’fet Bey ve Hüsrev gibi Risale-i Nur şakirdlerinin Risale-i Nur bereketine işaret eden buldukları latif bir tevafuktur. Risale-i Nur’un Isparta’ya ne derece rahmet olduğuna delalet eden bir tevafuk-u acibe: Müellifinin Isparta’ya teşrifini müteakib bir asır içinde bir veya iki defa vukua gelen, bu yaz mevsimindeki yağmurun kesretli yağmasıdır.

Sıra No: 148 Sayfa 168

Süleyman Efendi, Mustafa Çavuş ve Bekir Bey

Hârika bir surette yağan umumî yağmur hadisesinin, hususî bir şekilde hizmet-i Kur’an ve Risale-i Nur’a baktığına dair iki surettir.

Birinci Suret: Üstadımızın Barla’daki câmiinin seddedilip Risale-i Nur’u yazacak hariçteki talebelerinin yanına gelmeleri men’ edildiği hengâmda kuraklığın başlamasıdır.

İkinci Suret: Yirmi-otuz gün içinde Barla’ya yağmur yağmamışken, Yokuşbaşı Çeşmesi yapıldığı bir zamanda menba’ına yakın bir mevkide üstadımızın cemaatla namaz kılıp tesbihattan sonra yağmur duası için elini kaldırdığı ânında dua eden her ele, yedi-sekiz damla düşmesidir.

Sıra No: 149 Sayfa 169

Küçük Lütfi

Risale-i Nur’un şakirdlerinin ruhları birbiriyle alâkadardır. Cesedleri müteaddiddir; ruhları müttehid hükmündedir. Risale-i Nur’un şakirdlerinin şahs-ı manevîsi kerametkârane bir hassasiyet gösteriyor ki; Hâfız Ali ulvî sadakatıyla, birinci Süleyman selim kalbiyle, ikinci Süleyman Rüşdü müstakim aklıyla, Küçük Lütfi latif nuruyla üstadlarının imdadına manen koşmuşlar, sıkıntısına iştirak ile tahfifine çalışmışlar. Said

Mektubat’ın Üçüncü Kısmı

Sayfa 172

Naşirler

Sıra No: 150 Sayfa 172

Ahmed Husrev Altunbaş

“Mirkat-üs Sünne ve Tiryak-ı Maraz-ıl Bid’a” ismine hakikaten elyak olan Otuzbirinci Mektub’un Onbirinci Lem’ası, ittiba-ı Sünneti, her bir müslümana, hayatında düstur ittihaz etmesini tavsiye ediyor.

Onikinci Lem’a’nın Birinci Nüktesi; Rızka muhtaç herbir zîhayatın rızkı, Rezzak-ı Hakikî tarafından taahhüd altına alındığına ve imkânın envaına dairdir. İkinci Nüktesi; semavatın yedi tabaka ve arzın yedi kat olduğuna ve Kur’an-ı Hakîm’in bu hakikatı tasdikine dair yedi kaide ve yedi vecih mana gösteriliyor.

Sıra No: 151 Sayfa 174

Sabri

Kelâmullah-il Aziz-il Mennan olan Hazret-i Kur’an, şeair-i İslâmiyenin hâdimlerini cenah-ı himaye ve re’fetine aldığı gibi, Nurlar Külliyatı da bu abd-i pürkusur gibi nice gafillere ihsan buyurularak, sürekli yağmurların arz üzerinde tathirat yaptığı gibi; Nurlar mahallesinde şu asr-ı dalalet ve devr-i bid’atte çirkâb-ı hayat-ı maddiye bataklığına çıkardığına dairdir.

Sıra No: 152 Sayfa 175

Osman Nuri

Kelâm-ı Kadîm olan Kur’an-ı Azîme dair manzum bir fıkrasıdır.

Sıra No: 153 Sayfa 175

Hâfız Ali

Otuzbirinci Mektub’un Onüçüncü Lem’ası, olan “Hikmet-ül İstiaze” risalesinin kıymetine ve kendisinde bıraktığı tesire dairdir.

Sıra No: 154 Sayfa 176

Ahmed Husrev Altunbaş

Onüçüncü Lem’a ve Ondördüncü Lem’a’nın Birinci Makamını aldığına ve ve kendisinde bıraktığı tesire dairdir. “İnsan bir kalbden ibaret olsa idi, Terk-i dünya, terk-i ukba, terk-i hestî, terk-i terk sözü doğru olabilirdi. Halbuki insanda, kalbden başka akıl, ruh, sır, nefis gibi mevcud olan letaif ve hasseleri, kendilerine mahsus vezaife sevk ederek zengin bir dairede, kalbin kumandası altında îfa-yı ubudiyeti” tavsiye buyuruluyor.

Sıra No: 155 Sayfa 179

Hulusi-i Sâni Sabri

Minhaclar, Mirkatler, İstiazeler ve emsali latif, şirin, nuranî ezhar ve esmar-ı bînihayeleri, ehl-i iman ve tevhide taze hayat bahşediyorlar.

Sıra No: 156 Sayfa 179

Zekâi

Ah üstadım, ne vardı, insanlar ya göründüğü gibi olsa, yahut olduğu gibi görünselerdi. Ehl-i irşad, ahkâm-ı Kur’aniyeyi tebliğ hususunda müşkilât çekmeyecek ve inkâr edilmeyecekti.

Sıra No: 157 Sayfa 180

Sabri

Onüçüncü Lem’a olan “Hikmet-ül İstiaze” risalesinin kıymetine ve kendisinde bıraktığı tesire dairdir.

Sıra No: 158 Sayfa 181

Hâfız Ali

Onüçüncü Lem’a olan “Hikmet-ül İstiaze” risalesinin İkinci Kısmının Sekizinci İşaretten Onüçüncü işarete kadar fihristidir.

1- Dalalet vâdilerinde uçan serseri mudillerin yollarını pek vâzıh tenvir ettiğine;

2- Hazret-i Âdem’den beri bütün Peygamberan-ı İzam hazeratının ehl-i dalalete karşı mağlubiyetinin hikmetini;

3- Verilen dört misalin ism-i Hakîm ve ism-i Nur ve ism-i Bedî’in cilvesiyle gösterildiğini;

4- İnsan hodgâmlığıyla, bedbînliğiyle o azîm gaye-i dünyayı hiçe indirmesiyle, anasır-ı külliyenin insan aleyhine hareket ettiğine;

5- Dört sualin cevabının ihtiva ettikleri hakikatlara;

6- İnsanın hayat-ı diniye, hayat-ı şahsiye ve hayat-ı içtimaiyesini fesada veren Şeytan’ın desiselerine karşı üç nokta ders verilmiştir.

7- Sıra No: 159 Sayfa 183

Vezirzade Mustafa

Hizmet-i neşriyede ve ilimde onlara yetişemiyorum. Fakat inşâallah irtibat ve muhabbet ve ihlasta yetişmeye çalışacağım. Ve dua ile onların kalemlerine yardım ediyorum. Risale-i Nur’a karşı hissiyatımı ümmiliğim münasebetiyle yalnız rü’yalarımla arzediyorum.

Gördüğü iki adet rüyaya dairdir.

Sıra No: 160 Sayfa 183

Binbaşı Asım Bey

Yirmidördüncü, Yirmidokuzuncu Söz, Otuzbirinci Mektub’un Beşinci Lem’ası, Minhac-üs Sünne ve gerekse Onbirinci Lem’ası, Tiryak-ı Maraz-ıl Bid’a olan Mirkat-üs Sünne okunmaya doyulmaz.

Sıra No: 161 Sayfa 184

Rüştü Efendi

Günahımın azameti, cürmümün hadsizliği, beni titretirken sevgili üstadımın duası, Cenab-ı Hakk’ın rahmeti, beni teselli ediyor.

Sıra No: 162 Sayfa 185

Hâfız Ali

Otuzbirinci Mektub’un Ondördüncü Lem’asının İkinci Makamı öyle bir hakikatı ders veriyor ki, daha insana yabancı ve bilinmesi mümkün olmayan bir şey kalmıyor. Her gördüğü munis bir arkadaş oluyor ve susuz vâdiler ve geniş sahralar ve koca küre-i arz bir bahçe hükmünde Hâlık-ı Rahîm tarafından ihzar edilmiş ve tılsımı da “Bismillahirrahmanirrahîm” olduğu ve tılsımı bulunmazsa ve alınmazsa, o bahçede yaşamak mümkün olmadığı ve yaşasa da her tarafta yabancı olarak ve her hatvesinde istiskal edilerek, hayat değil, belki camid olarak bulunacağını izah buyuruyorsunuz.

Sıra No: 163 Sayfa 187

Müftü Ahmed Feyzi Efendi

Bu fıkra çendan şahsıma bakıyor. O zât şahsımı görmemiş; dellâllığım eseri olan risaleleri gördüğünden, haddimden pek çok fazla olan sena ve medhi, risalelere ve esrar-ı Kur’ana aid olduğu için kabul ettim.

Sıra No: 164 Sayfa 187

Ahmed Hüsrev

Otuzbirinci Mektub’un, Ondördüncü Lem’asının İkinci Makamı münasebetiyle yazdığı fıkradır. Ruh-u insanın nazarını akıl ve kalbini ve muhayyilesini “Bismillah” ile kâinat sîmasına, “Er-Rahman” ile arz sîmasına, “Er-Rahîm” ile ebna-yı cinsinin sîma-yı manevîsine dağıtıyor. Oralardaki rahmet-i vasia-i külliyenin azametini, letafetini gösteriyor.

Sıra No: 165 Sayfa 190

Re’fet Bey

Şimdi hayatım çok zevklidir. Sözler’in tedkikatıyla meşgulüm. Evvelki okuyuşlarımda hazmedemiyordum. Şimdi gayet yavaş ve dikkatli okuyup anlamaya çalışıyorum. Takıldığım noktalar oluyor, soruyorum.

Sözlerinizin her satırı, bir kitab teşkil edecek kadar şümullü ve manidardır. İstenildiği kadar izah olunabilecektir.

Sıra No: 166 Sayfa 191

Doktor İbrahim

Ümmilik ne güç imiş diye ruhum ağlıyor. Bir müessesenin başmüdürü, muavini, kâtibi, müvezzii, tahsildari, hademesi olur. Fakir kısmen müvezzilik, kısmen hademelik sıfatıyla bulunsam ne zararı var?

Sıra No: 167 Sayfa 191

Osman Nuri

Kur’an-ı Azim adındaki bu manzume; büyük ve kudsî kitabımız olan Kur’an-ı Azîmüşşan’dan aldığım nurlu ilham-ı İlahîden, dolayısıyla güneş gibi kuvvetli olan risale-i âliyelerinizin âcizde bıraktığı derin his ve tesirlerden doğmuştur.

Sıra No: 168 Sayfa 192

Hulusi

Mirkat-üs Sünnet’in onbir nüktesi ile iman ve İslâmın şartlarının mecmuu olan onbir adedine tevafuk edip mü’minim diyene ittiba-ı sünnet etmeyi. Elhamdülillah müslümanım, iddiasında bulunana sünnete yapışmak hakaikini ders veriyor.

Gavs-ı A’zamı rü’yada görmek, dua ve himmetlerinin Hizb-ül Kur’an üzerinde her zaman mevcud bulunduğuna daha ziyade yakîn hasıl ettirdi.

Sıra No: 169 Sayfa 193

Sabri

Onbeşinci Lem’a olan “Fihrist Risalesi” hakaik-i Kur’aniyenin hülâsası ve zübdesi ve tabiri caiz ise, tam bir pişdarıdır. Miftah-ün nusret ve mirkat-ül fütuhtur.

Nurların kâffesi ise, deccallara mahsus ve müstahzar elmas gülleler ve ehl-i iman için menba’-ı envâr-ı hakaik olan Kur’an-ı Hakîm’den son asırda nebean etmiş, binler âb-ı hayat-ı bâkiye hazineleridir.

Sıra No: 170 Sayfa 194

Hâfız Ali

Otuzbirinci Mektub’un Onbeşinci Lem’ası hakkındadır.

Seraser nur olan hazine-i bînihayenin fihriste ve nümune levhasının her parçasından, “hanifen müslimen” gömleği çıkacak hârika derecede parçaları ve kıymetleri hâvidirler. Demek Üstadım, umum risalelerin her parçasına ihtiyacımız olduğu gibi, her parçayı da birden görmeye şiddetle ihtiyaç varmış.

Sıra No: 171 Sayfa 194

Abdülmecid

Abdülmecid’in Hulusi Bey’e yazdığı fıkrasıdır.

Sizden gelen mektublar saf, temiz, nurlu bir fikirden çıktığından, okuyanlara ışık veriyor. Zulmetli fikrimden çıkan arîzalar ise, size zulmet vereceği ihtimalinden korkarak titreye titreye takdime cesaret edemiyorum.

Sıra No: 172 Sayfa 195

Re’fet Bey

Onbeşinci Lem’a olan “Fihrist Risalesi” hakkındadır.

Sözlerin ve Mektubat’ın ve Pencereler’in fihristesi o kadar güzel olmuş ki, bir defa sathî bir nazar atfeden kimse, Risalet-ün Nur eczalarının kıymet ve ehemmiyeti hakkında yek nazarda bir fikir edinebilir.

Sıra No: 173 Sayfa 195

Hulusi Bey

Hulusi Bey’in Eğridir’de bir kardeşimize gönderdiği mektubdur.

Otuzbirinci Mektub’un, Onüç ve Ondördüncü Lem’alarını aldığı hakkındadır. Nihayetindeki husisi haşiye nerede geçiyor?

Sıra No: 174 Sayfa 195

Said Nursî

Eğridir Müftüsüne son ihtar. Bu kişi Hakkı Efendinin kardeşidir.

İkimize taalluk eden mühim bir musibet-i diniyeyi size haber veriyorum. Bu köyde madem sekiz senedir ki, sırf esasat-ı imaniye ve usûl-ü hakaik-i diniye ile meşgulüz. Elbette bu köyde bize karşı muannidane bir heyetin takib edeceği esas, imansızlığa ve usûl-ü diniyeye muhalif, hattâ zındıka hesabına bir hareket yerine girer. Zâtınıza bu tezgâhın mahsulâtından nümune olarak sizin hesabınıza, bana muhalif suretinde gelen yalnız iki küçük nümuneyi göstereceğim:

Birincisi: Ezan-ı Muhammedîyi (A.S.M.) işitmekten kulağı müteneffirane, havftan gelen bir istikrah ile, kalktı kaçtı.

İkincisi: Ramazanda bir gün, bana Hülâgu ve Cengiz vakıalarını okutmak için gösterdi.

Kardeşim Hakkı Efendi’nin hatırı için ben hakkımı helâl ederim. Fakat bizi istihdam eden ve hizmetine kabul eden Kur’an-ı Hakîm’in darbesinden korkmalı, belki o helâl etmez.

Sıra No: 175 Sayfa 199

Said Nursî

Ehl-i bid’anın şiddetli hücumuna maruz kalan ihlas, sadakat ve istiğnası ile mümtaz Süleyman hakkındadır.

Süleyman nasıl adamdır? Bana hizmet eden mezkûr kardeşlerim, hiçbir maddî menfaati düşünmeyerek ve kabul etmeyerek ve bilakis kendi keselerinden bana ve misafirlerime bakıyorlar. Kat’iyyen mukabelesiz almıyor. “Hizmetimize maddî faide girmeyip, fîsebilillah, ihlaslı olmak istiyoruz” derdi.

Sıra No: 176 Sayfa 202

Hulusi

Otuzbirinci Mektub’un Birinci Lem’a’dan istifade olunan mana; Senin mini mini hayat tekneni, dağlar gibi dalgaları bulunan, kısacık ömrünün denizinde aldanarak boğdurma. Ve hayat-ı ebediyeni söndürmek isteyen, en büyük ve en yakın olan nefsinin hilesinden kurtulmaya çalış.

Beş nükteli İkinci Lem’a’dan istifade olunan mana; başıma tokmak vurarak: Ey bîçare, sabırdan bahsetmek sana yakışır mı? Gözünü aç da Hazret-i Eyüb Aleyhisselâm’ın sabrına bak! Aklın varsa o Peygamber-i Zîşan’ın (A.S.) sabırdaki kahramanlığını taklide çalış ve korkunç manevî yaralarından kurtulmak için duasını vird-i zeban et, diye tenbih ve ikazda bulunduğuna yakîn hasıl ettim. Elhamdülillah dedim.

Yirmidokuzuncu Mektub’un Sekizinci Kısmının Birinci Remzi Suret-ün Nasr’daki çok mühim sırlar hakkındadır.

Sıra No: 177 Sayfa 205

Sabri Efendi

Sekizinci Lem’a olan Keramet-i Gavsiye Risalesinde adı geçen zevatın öne çıkan vasıfları hakkındadır. Hulusi mumaileyh ayrı bir meslek, bir meşrebde olduğu halde, her türlü vezaife tercih Nura talebe olmasıyla, Sabri “Nurlar heyetini umum ehl-i hak ve hakikat manevî elektrik âyinelerine hedef etmişlerdir.” takdiriyle, Süleyman manen ve maddeten teşrik-i mesaî edip hiçbir ferdin yapamayacağı fedakârane hidematı yapmış olmasıyla, hizmet-i Kur’aniyede bulunan zevat, hakikaten şâyan-ı takdir ve tebriktirler.

Sıra No: 178 Sayfa 206

Ahmed Husrev

Sekizinci Lem’a olan Keramet-i Gavsiye Risalesinin icmali izahıdır. Bu Risale hizmette temayüz eden küçük cemaatin istinadgâhı olan, azîm cemaatlerin himmetlerini ve bu cemaatlerin içindeki nuranî sîmaları tanıttırdığınız gibi, Şah-ı Geylanî zamanındaki Hülâgu vak’asıyla da zamanımızın riyakâr münafıklarına ve bu münafıkların re’skârlarına hitab eder…

Sıra No: 179 Sayfa 208

Re’fet

  Sekizinci Lem’ada Gavs-ı Geylanî Hazretlerinin ihbar-ı gaybîsi ile Üstadımızın rütbe-i maneviyesini anladığı gibi gelecekte de remizlerle, işarat-ı Kur’aniye ile de vazife-i maneviyesinin haber verileceğini keramet-i ferasetiyle hissediyor.

Sıra No: 180 Sayfa 209

Re’fet

Re’fet Abinin, Minhac-üs Sünnet gibi Lem’alar hakkında takdirkâr senalarıdır.

Sıra No: 181 Sayfa 209

Hâfız Ali

Gavs-ı A’zam’ın ihbar-ı gaybisi hakkındadır.

Fahr-i Âlem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Hazretleri şecere-i kâinatın hayatdar çekirdeği, Enbiya ve Mürselîn o şecere-i mübarekin dalları olup, dalın ibtidasından müntehasına kadar kat’î bir alâka olduğu gibi Hazret-i Şeyh (K.S.), Cenab-ı Hâlık’ın bildirmesiyle, sekiz asır sonra kendisiyle tevafuk eden bir hâdim-i Kur’an’ı görüp ve tasdik etmekle haber vermesi, hak ve ayn-ı hakikattır.

Sıra No: 182 Sayfa 211

Hulusi

Gavs-ı A’zam’ın ihbar-ı gaybisi hakkıdaki yazdığı manzumesidir.

Yüzbin hamd ü şükret Hakk’a Hulusi, Sana üstaddır Molla Said Nursî.

Sıra No: 183 Sayfa 213

Mes’ud

Kalemi Kerametli Mes’ud’un ehemmiyetli bir rüyasıdır. Rüyayı sadıkayı, Üstadımızın şu asrın zalimlerinin İslâmiyet’e karşı tecavüzlerini, kendi merciine ve şeriat sahibine şikayet ettiği şeklinde tabir etmiştir.

Sıra No: 184 Sayfa 214

Vezirzade Küçük Mustafa

Risale-i Nur’a karşı hissiyatını uyanık âleminde ifade-i meram edemeyen diline bedel, uyku âleminde ruhunun diliyle, ifade ettiği Risale-i Nur’u tanımazdan evvel Üstada talebe ve asker olacağına dair gördüğü iki rüya hakkındadır.

Sıra No: 185 Sayfa 215

İbrahim Hulusi Yahyagil

Otuzbirinci Mektub’un Üçüncü ve Yedinci Lem’ası “Evvelühü rahmetün” olan aşr-ı ûla-yı Ramazana tevafuk ettiği gibi, Dördüncü ve Sekizinci Lem’alarda “Evsatuhu mağfiretün” olan aşr-ı sâni-yi Ramazana tefavuk etmiştir.

Ya Rab, üstadım Said Nursî Hazretlerinden razı ol, dâreynde muradlarını hasıl kıl!” diye yalvarmak bir vazife olmakla beraber, kanaatça inşâallah vesile-i icabe-i duadır.

Hulusi Abinin Nurlarla iştigali üç devreye ayrılmıştır.

Birincisi: Eserleri, kendim için istinsah etmek.

İkincisi: Sözler’den, anlayabildiğim kadarını din kardeşlerime arzeylemek.

Üçüncüsü: Nurlu âsâr hakkındaki ihtisaslarımı arzeylemek.

Gavs-ı A’zam Hazretlerinin keramet-i gaybiyeleri, sarahaten Üstadımız Said Nursî Hazretlerini gösterdiği gibi isimleri sarahaten zikredilen zevatında şevkini ve şükrünü artırmaya vesile oluyor.

Otuzbirinci Mektub’un Yedinci Lem’ası üç âyet-i celilenin hârika biri tefsiridir. Dördüncü Lem’asının Birinci Makamı “Minhac-üs Sünne” risalesi dört nüktedir.

Birinci Nükte: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın ümmetine şefkatinin derecesini ve ol Hazret’e ümmet olanlara, sünnetlerine riayet lüzumunu ehemmiyetle ders vermektedir.

İkinci Nükte: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, nesl-i mübarekinden istikbalde çok mübarek zevatın, zuhur edeceğini nazar-ı nübüvvetle gördüğü için, iki hafidine bütün o nurlu zâtlar hesabına şefkat göstermiştir.

Üçüncü Nükte: Âl-i Beyt’e muhabbete işaret etmekte, bu vazifeyi îfaya davet eylemektedir.

Dördüncü Nükte: Şîaları ilzam edecek kadar kuvvetli bir derstir.

Ben de derim: Öyle bir bid’alar devrindeyiz ki İslâmın. Bir bülbülü, bir gülistanı kalmış Kur’an’ın…

Sıra No: 186 Sayfa 221

Ahmed Husrev

Kaza ve Kadere razı olmak süretiyle teselli ihsan eden Üstadın mektubuna cevap olarak yazılmış. Üstadın zalimlere dahi beddua etmeyip hayır dua ettiğine dairdir.

Sıra No: 187 Sayfa 222

Babacan Mehmet Ali

Babacan Mehmed Ali’nin Üstaddan gelen mektubdan dolayı duyduğu mutluluğu dilere getirdiği mektubudur.

Sıra No: 188 Sayfa 222

Zeki Zekâi

Üstadın Mescidine yapılan taaruza dair yazdığı mektubudur.

“Büyük felâketler, güler yüzlü intibahlar doğurur”

Bu haletler olsa olsa, üç-beş dinsizin, bir takım Cehennem yolcularının çılgınlığıdır. Bu hale sabretmek ve ehemmiyet vermemekle, pek yüce mükâfatlara mazhariyetler kesbediyorsunuz.

Sıra No: 189 Sayfa 224

Zekâi

Üstadımın ziyaretini arzu ettiğine dair. Îd-ı Fıtrî münasebetiyle yazdığı tebrik mektubudur. Nasılki yaz günlerinin sıcak demlerinde bil’umum nebatat yağmura ihtiyaç hissederse, Zekâi de üstadımın nasihatlarına ve telkinlerine öylece müştak ve muhtaçtır.

Sıra No: 190 Sayfa 225

Müzeyyene

Ahiret Hemşirelerinden Müzeyyene’nin mescid’e taaruz hakkında yazdığı fıkrasıdır. Evet zaman oluyor ki, gözlerimden dökülen yaşları, nurlu risaleleri okumakla teskin ediyorum. Hele şu mübarek Ramazan, birkaç müfsidin kalbimize saldığı hançerin acısını kalben, bütün gün için için ağlamakla geçiriyoruz.

Sıra No: 191 Sayfa 225

Ahmed Hüsrev

Üstadımızın Isparta’ya nef’yi (1935) hakkında yazdığı mektubudur. Bu nefy hadisesinde teselliyi Sırr-ı İnna A’tayna tebşiratıyla buluyor.

Sıra No: 192 Sayfa 226

Sabri Efendi

Hulusi Abi’nin mektubunu Eğridirden getirdiğine ve kendi hesabına takdim ettiğine dairdir.

Sıra No: 1930 Sayfa 227

Aydınlı İsmail

Aydınlı İsmail Abi’nin Sözlere ve Üstadımıza iştiyakını dile getirdiği kısa bir fıkrasıdır.

Sıra No: 194 Sayfa 227

Aydınlı Doktor Şevket

Üstadımıza ve Aydın’a Nur hizmetini getiren Hâfız Zühdü Abiye karşı minnettarlığını dile getirdiği fıkrasıdır.

Sıra No: 195 Sayfa 227

Ahmed Hüsrev

Dokuzuncu Lem’a’da geçen Muhyiddin-i Arabî Hazretlerinin makbulînden olduğuna dair mektuptan ve hınzır etinin hürmetine dair doktora verilen cevaptan istifade ettiğine dairdir.

Sıra No: 1906 Sayfa 228

Said Nursî

Firengîlik hesabına sahtekâr bir surette Türkçülüğü kendine perde eden mütecaviz menfi milliyetperverlere karşı Üstadımızın müsbet milliyetperverlik husunda bizlere ölçüler gösterdiği Kürd Bekir Beye yazdığı mektubudur. Üstadımız, yirmi-otuz Müslüman-Türk gençlerini âdeta yirmi-otuz bin milletdaşlarına tercih ettiğini ve onları o otuz bin adam yerine kabul ettiğini, bu dokuz senedeki Türkçe âsâr ile ve Türk Milletine ettiği hizmeti ile göstermiştir.

Sıra No: 197 Sayfa 229

Zekâi

Mescide taaruz hadisesi hususunda sabr ve tevekkülden bahsetmek bilirim ki, zaiddir. Esasen bizim gibi hayatın cüz’î ızdırabından âh u enîn eden kemterlere, sabr ve tevekkül gibi define-i saadet ve necatın kıymetini siz öğrettiniz. Heyhat! Hayat-ı dünyeviye dümdüz değil. Hissiyat-ı beşeriye tebeddüle pek müstaid.

Sıra No: 198 Sayfa 233

Ahmed Galib

Ahmed Galib’in Farisi fıkrasıdır. Keramat-ı Gavsiye münasebetiyle yazılmış

Sıra No: 199 Sayfa 234

Asım Bey

Otuzbirinci Mektub’un Dördüncü Lem’ası olan Minhac-üs Sünneyi, meşrebçe Alevîlik, Sünnîlik cihetinde müfrit olanlar bile, son derece takdir etmektedirler.

Sıra No: 200 Sayfa 234

Ahmed Husrev

Yirmisekizinci Lem’a hakkındadır. Muhyiddin-i Arabî Hazretlerinin meşrebini izah edip, noksaniyetini beyan eden nurlu beyanatınızdan çok istifade ettim.

Sıra No: 201 Sayfa 234

Babacan Mehmet Ali

“Gündüz derdi maişetle vakit bulamadığımdan, gecenin bir kısmını o Nurlarla ışıklandıracağım” Cenab-ı Hak gözlerimizin perdelerini kaldırsın, hakaikı hakkıyla bize göstersin, âmîn.

Sıra No: 202 Sayfa 236

Asım Bey

Keramet-i Gavsiye hakkındadır. Bâri-i Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerinden dilerim ve niyaz eylerim ki, âhir ömrüme kadar bu yolda hatve-endaz olayım ve buyurulduğu gibi “sıddık, fedakâr, hakikî âhiret kardeşiniz ve hizmet-i Kur’aniyede kuvvetli arkadaşınız ve tarîk-ı Hakta ve ebed yolunda enîs yoldaşınız” olmağa bihakkın kesb-i istihkak ve liyakat edeyim. Ve minallahittevfik.

Hasta olan hemşirenizin “Şu Nur ve hakikat-ı Kur’aniye risale-i şerifeleri imdadıma yetişti.”

Sıra No: 203 Sayfa 239

Vezirzade Mustafa

Vezirzade Mustafa’nın iki rüyası hakkındadır. Felillahilhamd, kalb ve ruhum Risale-i Nur’un tesiratıyla intibaha gelmişler. Kalbimin intibahını rü’yalarımla anlıyorum.

Birinci rü’yada Risale-i Nur’un, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın takdir ve tahsinine mazhar olduğunu; İkinci rü’yada ise Hazret-i Gavs-ı Geylanînin, Risale-i Nur talebelerine karşı himmet ve duasıyla fazla meşgul olduğunu fehmediyorum.

Sıra No: 204 Sayfa 240

Hâfız Ali

Birinci, İkinci Sözlerdeki sırr-ı tevafuka dairdir.

İslâm ve iman hücceti olan Birinci, İkinci Sözler’in çok ellerde dolaşmakları gösteriyor ki, Risale-i Nur, ilâ yevm-il kıyam neşr-i envâr ederek bütün dünyaya hitab edip, Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın mu’cize-i bahiresini isbat edecektir.

Sıra No: 205 Sayfa 241

Hâfız Ali

Onbir Nükteyi hâvi Mirkat-üs Sünnenin kıymetine dairdir.

Onbir nükteyi hâvi Mirkat-üs Sünne, şu zamanda şirk ile imanın ve kötü ile iyinin temyiz ve tefriki için bir cevher mihenk ki, memduhu gibi gözler hakikatını görmekte ve akıl hakikatına ermekte hayran ve âcizdirler. İki nüshadaki san’at-ı bedîa, akıl ve istidad-ı beşerden pek uzak bir tarzda güya tezgâhında ölçülerek, biçilerek, her harfi bir vezn-i kasdî ile zuhur ettiğini gösteriyor. Değil böyle en büyük bir hakikatı izah ve tefsir eden bir risale, hattâ bir ferdi ikaz için yazılan bir mektubun bile, her meşrebe bakar bir gözü, herkese yarar bir sözü bulunuyor. Risaleler umumiyetle Kur’an ömrünün asırlar, senelerinden ondördüncü asır nevruz-u sultanî misillü bir baharı taşıyorlar.

Sıra No: 206 Sayfa 242

Hulusi Sani Sabri

Hâfız Ali Abi ile emel ve gayelerinin bir olmasından onun mektubunun mealini tekrar ile iktifa ediyor.

Sıra No: 207 Sayfa 242

Hulusi Bey

Sözlerin keyfiyet-i intişarına hem Hulusi Abi’nin keramet-i ihlasiyesine dairdir.

Sözler ve Mektublar hakikaten Nur isminin tecellileridir ki, sühuletle intişar ediyorlar. Emr-i İlahîye imtisalen ekilen tohum ve dikilen çekirdeklerin inkişaf ve intişarları şübhesiz hârika-âsâ olur. Mühim bir rü’yamda arzettiğim vecihle, Sözlerinizin mü’minlere intişarına küçük cemaatınız inayet-i İlahî ile âhize, vasıta olmuşlar.

Hulusi Abi ihlası’nın kerametidir ki; yeni yazılan ve daha ona gönderilmeyen risalelerin mevzuunu teşkil eden bir esası mektubunda yazdığı gibi bir sevk-i manevî ile ihtiyarsız olarak gittiği yerlerde okuduğu derslerin oradaki zevatın yaralarına merhem olmasıdır.

Sıra No: 208 Sayfa 245

Hâfız Ali

Beka-yı ruh ve haşir hakkında olan Yirmidokuzuncu Söz ve seraser nur olan Sözler, herşeyin hakikatını göstermekle havf yerine emniyet, zakkum yerine asel bahşediyorlar.

Sıra No: 209 Sayfa 245

Hâfız Ali

Serâser nur olan umum Sözler’in beyan ettiği hakikatı firavunlar, nemrudlar anlasalardı iman ederlerdi.

Sıra No: 210 Sayfa 246

Hulusi Bey

İ’caz-ı Kur’anı çok parlak bir tarzda isbat eden, Yirmibeşinci Söz’ün kıymetine dairdir.

Sıra No: 211 Sayfa 246

Said Nursî

Mustafa Efendiye hitabdır, Otuzbirinci ve Otuzikinci Sözleri yolladığına daidir. Otuzbirinci Söz olan mi’rac ve şakk-ı kamere dair risaleyi ve vahdaniyet ve marifetullah ve muhabbetullaha dair ve ehl-i tahkik meyanında emsalsiz ve pek meşhur ve nuranî üç mevkıflı olan Otuzikinci Söz’ü takdim ediyorum.

Halklardan sadaka kabul etmediğim gibi, kitablarıma da sadakalarla tab’ını kabul etmem.

Sıra No: 212 Sayfa 247

Said Nursî

Hulusi Bey’e hitabdır. Sizler sabah ve akşam duamda dâhilsiniz. Siz dahi beni duanızda dâhil ediniz. Şu âlemde mü’minin mü’mine karşı en büyük yardımı dua iledir. Sözler’i yazarken ihtiyarsız olarak ekser temsilâtın, şuunat-ı askeriye nev’inde zuhur etmesinin hikmeti, belki istikbalde şu Sözler’i hakkıyla anlayacak, kabul edip hırz-ı can edecek en mühim talebeleri askerîden yetişecek.

Sıra No: 213 Sayfa 249

Said Nursî

Hulusi Bey’e hitaben yazılmış üç kısımdır. Evvelâ Otuzikinci Sözün iki mevkıfını gönderdiğine; Sâniyen fütur ve tenbelliğin sebeblerine ve münasebet-i ruhiyenin rabıtasına; Sâlisen Otuzüçüncü Söz’den başka Söz yazılmak ihtiyacı kalmadığına dairdir.

Baharda kanın galeyanından gelen ve gecelerin kısalmasındaki uykusuzluğundan neş’et eden ve müstemi’lerin kalbleri işlere teveccüh etmelerinden tevellüd eden rehavet ve füturdan başka, meyanımızdaki münasebet-i ruhiyenin rabıtasıyla, musibetin eseri olarak bendeki sarsıntının size in’ikası ve sirayet etmesi mümkündür. Şimdi anladım ki, şuurî ve ihtiyarî olmayan çok in’ikasat vardır.

Her derdin devası içinde var demeyeceğim, fakat mühlik dertlerin ağleb devası yazılanlarda vardır.

Siz onların mütalaasını, kıymetdar bir ibadet olan tefekkür nev’inde telakki ediniz. Ve onlardaki ilmi, envâr-ı imandan ve marifetullahtan tasavvur ediniz ki usanç vermesin. Hem sizde ve müstemiînde iştiyak olduğu zaman okuyunuz.

Sıra No: 214 Sayfa 250

Said Nursî

Hulusi Bey’e hitaben yazılmış dört nokta ve dört suale dairdir. Evvelen: yazdığı şeylere dair fikrini sormasının hikmetine; Sâniyen envâr-ı Kur’aniyenin sühulet-i intişarları için irşad ve nasihatına; Râbian efdaliyet mes’elesinde, kabul-ü âmmeyi ihsas eden âdet-i cemaatin daha efdal olduğuna dair dört sualdir.

Kader-i İlahî beni bu yerlere göndermesi, sizleri şu vazife-i kudsiyede uyandırmak içinmiş. Şimdi şu zamanda iman-ı tahkikînin dersini vermek, pek büyük bir fazilettir ve kudsî bir vazifedir. İman-ı tahkikîyi taşıyan bir mü’min, çok mü’minlere bir nokta-i istinad olur ki; şuursuz olarak avam-ı mü’minîn o iman-ı tahkikî sahibinin kuvvet-i imanına istinad ederek, kuvve-i maneviyeleri kırılmaz, dalaletlere karşı dayanırlar.

Yazdığım bazı şeylere dair fikrinizi soruyordum. Maksadım, “Gördüğüm hakikat acaba hakikat mıdır?” diye sormuyorum. Belki “Hakikata açılan yol, acaba umuma yol olabilir mi?” diye soruyorum. Çünki, umumun telakkisini sizin kadar bilmiyorum.

Envâr-ı Kur’aniyenin sühulet-i intişarları için irşad ve nasihatındaفَقُولاَ لَهُ قَوْلاً لَيِّنًا âyetindeki lütf-u irşadı kendine rehber etsin.

Kur’an okunurken, namazın, tesbihatın tetimmesi ise, kıbleye karşı duranlar vaziyetlerini bozmamak evlâdır.

Okunacak aşırda cemaatin iştiyakına ve okuyanın niyetine göre efdaliyet tahavvül eder.

Üç İhlas bir Fatihayı her vakitte gayet müstahsendir.

Her bir musallî her bir namazın selâmından sonra söylemesi Şafiîce sünnettir.

Sıra No: 215 Sayfa 252

Said Nursî

Hulusi Bey’e hitabdır. Hulusi Abinin Barla Lahikası 25’inci sahifedeki sormuş olduğu soruların cevabı veriliyor. Hem dört senedir hiç görmediği bir hastalığı görmesinin sırrının, insanlardan istiğnaya dair yazdığı mektuba muhalif hareket etmek olduğuna; hem Şeyh Mustafa’nın hastalığından bir parçasının Üstadımıza verildiğine; hem vazifesinin bitmediğine dair gösterilen bürhanların kuvvetine; hem Hulusi Abinin cemaata Sözler’i okumak zamanında, velayet-i kübra olan veraset-i nübüvvetteki makam-ı tebliğin envârı altına girdiğine; hem gurbet mektubuyla kamer ve zemin ve seyyarata dair mektuba cevab verilmemesinin sebebine dairdir.

Sıra No: 216 Sayfa 254

Said Nursî

Van teberrüke karşı istiğna değil, Kur’ana ve Zât-ı Risalet’e hizmetimizin bir alâmet-i makbuliyeti nev’inden olarak, bir iltifat-ı Nebevîyi hissettiğine dair Üstadımızın, Nuh Bey, Molla Abdülmecid ve Molla Abdülhamid’e yazdığı fıkrasıdır.

Sıra No: 217 Sayfa 257

Said Nursî

Hulusi Bey’e hitabdır. İmam-ı Gazali ve Sa’d-ı Taftazaninin sualine cevaptır.

İmam-ı Gazalî’nin “Neş’e-i uhra neş’e-i ûlâya bütün bütün muhaliftir” demesinin sebebi; mahiyet ve cinsiyet itibariyle değildir. O muhalefet, keyfiyet ve suret itibariyledir. Hem de umûr-u uhreviyenin mertebece fevkalâde yüksek olmasına işarettir.

Sa’d-ı Taftazanî, biri hayvanî diğeri insanî olmak üzere ruhu ikiye taksim ettikten sonra, “Mevte maruz kalan yalnız ruh-u hayvanîdir, ruh-u insanî ise mahluk değildir ve onun ile Allah beyninde nisbet ve sebeb yoktur, cesed ile kaim olmayıp müstakill-i bizzâttır” demesinin sebebi ve izahı?

Ruhun mahiyeti; zîhayat bir kanun-u emr, zîşuur bir âyine-i İsm-i Hayy, zîcevher bir cilve-i Hayat-ı Sermedî olduğundan mec’uldür. Bu cihetle mahluktur denilemez.

Sa’d, “O kanun-u emr, vücud-u haricî giydirilmiş sair mahlukat gibi mahluk ve hâdistir” demiştir. Sa’d’ın ezeliyet-i ruha kail olmadığına bütün âsârı şahiddir.

Sıra No: 218 Sayfa 259

Said Nursî

Hulusi Bey’in sayfa 31’de yazdığı mektuba cevabtır.

Hâlis ve lillah için olan uhuvvetin, zaman ve mekânla mukayyed olmadığına; hem meratib-i dünya, nokta-i nazarında pek ehemmiyetsiz olduğuna; hem neş’eli kış dersine gelen fütura binaen ulûm-u imaniyenin kıymetini bilmekle füturdan kurtulabilineceğine dairdir.

Mabeynimizdeki münasebet ve uhuvvet inşâallah hâlis ve lillah için olduğundan, zaman ve mekânla mukayyed olmaz.

Mezhebimizde (mesleğimizde) firak yok.

Meratib-i dünya, nokta-i nazarımda pek ehemmiyetsiz olmakla beraber, senin gibi mertebesini hizmet-i Kur’an’a medar edenler için, minnet altına ve zillete girmemek şartıyla hoş görüyorum.

Aziz kardeşlerim! Bahar ve yazın meşgaleleri, hem gecelerin kısalması, hem şuhur-u selâsenin gitmesi ve ekser kardeşlerimin bir derece hisse alması ve daha sair bazı esbabın bulunması elbette bir derece neş’eli kış dersine fütur verir. Fakat onlardan gelen fütur, size fütur vermesin. Çünki o dersler, ulûm-u imaniyeden olduğu için, bir insan yalnız kendi nefsine dinlettirse yeter. Hem o dersi dinleyenler yalnız insanlar değil. Cenab-ı Hakk’ın zîşuur çok mahlukatı vardır ki, hakaik-i imaniyenin istimaından çok zevk alırlar. Sizin o kısım ders arkadaşınız ve müstemi’leriniz çoktur.

Hem mütefekkirane, o çeşit sohbet-i imaniye, zemin yüzünün bir manevî zîneti ve medar-ı şerefi olduğuna işareten biri demiş: Yani: Semavat zemine gıbta eder ki; zeminde hâlisen-lillah sohbet ve zikir ve tefekkür için, bir-iki adam, bir-iki nefes, yani bir-iki dakika beraber otururlar; kendi Sâni’-i Zülcelal’inin çok güzel âsâr-ı rahmetini ve çok hikmetli ve süslü eser-i san’atını birbirine göstererek Sâni’lerini sevip sevdirirler, düşünüp düşündürürler.

Hem de ilim iki kısımdır: Bir nevi ilim var ki, bir defa bilinse ve bir-iki defa düşünülse kâfi gelir. Diğer bir kısmı, ekmek gibi, su gibi her vakit insan onu düşünmeye muhtaç olur. Bir defa anladım, yeter diyemez. İşte ulûm-u imaniye bu kısımdandır. Elinizdeki Sözler ekseriyet itibariyle inşâallah o cümledendir.

Sıra No: 219 Sayfa 262

Said Nursî

Hulusi abiye yazılan Üçüncü Mektub’un baş kısmıdır.

Sözlerin içinde cerh edilecek avama muzır şeylerin bulunup bulunmadığına; hem Eski Said’in kuvvet-i ilmiyle, nazar-ı aklıyla yazdığı Nokta Risalesinin, Yeni Said’in şuhud-u kalbiyle, nur-u vicdanla yazdığı Yirmidokuzuncu Söze tevafuk ettiğine, yalnız Nokta’da noksan kalan hakikatların, Yirmidokuzuncu Söz’ün âhirdeki remizli nüktede ve o remizli nüktenin sırrı beyanında tekmil edildiğine dairdir.

Sıra No: 220 Sayfa 263

Said Nursî

Onsekizinci Mektubun başı ve İkinci Mesele-i Muhimmedeki sualinin cevabına bir zeyldir. Keramet-i Gavsiye ile münasebetdar bir nükte-i Kur’aniyeyi gönderdik. Meşrebimize muhalif olan bu izhar-ı esrara beni sevkeden, manevî ihtar ile kardeşlerimizin sa’ye ziyade şevk u gayrete gelmelerine bir vesile olmasıdır.

Sıra No: 221 Sayfa 264

Said Nursî

Hulusi Beye hitabdır. Muhyiddin-i Arabî’nin Vahdetül Vücüd Mesleği ile veraseti Nübüvvetveraset-i nübüvvetin evliya-i azîmesi ve ehl-i sahve olan asfiyanın gördükleri Vahdet-i şuhud arasındaki farka dairdir. Vahdet-ül Vücud’un meşrebine saplanılmasının iki sebebinden birincisinin menşei; aklın iman noktasında tamamıyla inkişaf etmemesinden ve ikinci sebebin menşe’i, kalbin aşk noktasında fevkalâde inkişafından ve hârikulâde inbisatından ve genişliğinden ileri gelmiştir.

Gayet kusurlu bir temsil söyleyeceğim, tâ vahdetül vücüd ile vahdet-i şuhud meşrebinin bir derece farkı anlaşılsın. Meselâ: Tavus kuşundaki kemal-i kudret içinde kemal-i hikmeti ve kemal-i hikmet içinde kemal-i rububiyeti ve merhameti gösteren san’atlar; cilve milve işi değil. Bu yaldızlı defteri yazan kâtib içinde olamaz, onunla ittihad edemez. Belki yalnız o defter, o kâtibin yazı kaleminin ucu ile teması var; öyle ise o kâinat denilen misalî tavusun hârikulâde zînetleri, tavus Hâlıkının yaldızlı bir mektubudur. Mektubu kâtib zanneden veya kâtibi mektub içinde tahayyül eden veya mektubu hayal tevehhüm eden, elbette aklını aşk perdesinde saklamış, hakikatın hakikî suretini görmemiş.

Vahdet-ül Vücud meşrebine sebebiyet veren aşkın enva’ından en mühim sebeb, aşk-ı dünyadır.

Eğer gayet yüksek ve kuvvetli iman sahibi ise, Muhyiddin-i Arabî’nin emsali gibi zâtlara zevkli, nuranî, makbul bir mertebe olur. Yoksa vartalara düşmek, maddiyata girmek, esbabda boğulmak ihtimali var. Vahdet-i şuhud ise o zararsızdır. Ehl-i sahvın da, yüksek bir meşrebidir.

Sıra No: 222 Sayfa 267

Said Nursî

Yirmiikinci Mektub’un Hâtime’sindeki bahse bir zeyildir. Gıybet hakkındadır. Gıybetin en fena ve en şenii ve en zalimane kısmı, kazf-ı muhsanat nev’idir. Yani gözüyle görmüş dört şahidi gösteremeyen bir insan, bir erkek veya kadın hakkında zina isnad etmek; en şeni’ bir günah-ı kebair ve en zalimane bir cinayettir, hayat-ı içtimaiye-i ehl-i imanı zehirlendirir bir hıyanettir, mes’ud bir ailenin hayatını mahveden bir gadirdir.

Gözüyle görmüş dört şahidi gösteremeyen merdud-uş şehadettir. Ebedî şehadetlerini kabul etmeyiniz. Çünki yalancıdırlar. Acaba böyle kazfe cesaret eden hangi adam var ki, gözüyle görmüş dört şahidi gösterebilir.

Kur’an-ı Hakîm bu şartı koşturmakla, böyle şeylerde şakk-ı şefe etmeyiniz, bu kapıyı kapayınız demektir.

Sıra No: 223 Sayfa 269

Said Nursî

Yirmialtıncı Mektub’un İkinci Mebhası’nın âhiridir. “Benimle görüşen veya görüşmek arzu eden dostlara bir dusturdur ki uzakta bulunan bir kısım kardeşlere yazılmıştır. Kardeşlerim, benimle görüşmek iki cihetle olur. Ya dünya cihetiyle, yani hayat-ı içtimaiye-i insaniye itibariyledir. Şu cihetteki kapıyı kapamışım. Veya hayat-ı uhreviye ve hayat-ı maneviye cihetiyledir. O da iki vecihledir. Biri: Şahsıma haddimden fazla hüsn-ü zan edip, şahsımdan bir istifade-i maneviyeyi niyet etmektir. Şu vechi de kabul etmem. Çünki ben Kur’an-ı Hakîm’in sırf bir hizmetkârıyım, o mukaddes dükkânın bir dellâlıyım. Şahsî dükkânımdaki perişan, ehemmiyetsiz şeyleri satışa çıkarmayacağım ve çıkarmak istemiyorum. Onun için şahsî dükkânımı kat’iyyen kapamışım. Bana o mukaddes dükkânın hizmetkârlığı yeter. Müflis bir hizmetkâr olsam, daha hoşuma gidiyor.

İkinci vecih şudur ki: Kur’an hesabıyla ve dellâllığı ve hâdimliği noktasında benimle görüşmektir. Şu vecihte gelenleri alerre’si vel’ayn kabul ediyorum.

Şu manevî görüşmenin de üç meyvesi var: Birincisi: Dellâllık ettiğim mukaddes dükkânın mücevheratını benden almaktır. İkinci meyvesi: Beş farz namazını kılan ve yedi kebairi terk eden zâtları şu manevî münasebet ve görüşmek neticesi olarak âhiret kardeşliğine kabul ediyorum.

Sıra No: 224 Sayfa 270

Said Nursî

Mesail-i Müteferrika: Altı Küçük Mes’eledir.

Sayfa 270

Birinci Mes’ele: Salâvatın bu kadar kesretle hikmeti ve salâtla beraber selâmı zikretmenin sırrı nedir?

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’a salâvat getirmek, tek başıyla bir tarîk-ı hakikattır. Hem Resul-i Ekrem hem abd, hem resul olduğundan ubudiyet cihetiyle salât ister, risalet cihetiyle selâm ister.

Ya Rab! Yanımızda elçiniz ve dergâhınızda elçimiz olan reisimize merhamet et ki, bize sirayet etsin.

Sayfa 271

İkinci Mes’ele: Nedir şu tabiat ki, ehl-i dalalet ve gaflet ona saplanmışlar, küfr ü küfrana girip, ahsen-i takvimden esfel-i safilîne sukut etmişler?

Tabiat namı verdikleri şey; şeriat-ı fıtriye-i kübra-yı İlahiyedir ki, mevcudatta zuhur eden ef’al-i İlahiyenin tanzim ve nizamını gösteren âdetullahın mecmu’-u kavanininden ibarettir.

Malûmdur ki, kavanin umûr-u itibariyedir; vücud-u ilmîsi var, haricîsi yok.

Gaflet veya dalalet saikasıyla Kâtib ve Nakkaş-ı Ezelî’yi tanımadıklarından, kitabı ve kitabeti kâtib ve nakşı nakkaş, kanunu kudret, mistarı masdar, nizamı nazzam, san’atı sâni’ tevehhüm etmişler.

Sayfa 272

Üçüncü Mes’ele: Küfür’ün mahiyeti; Küfür, manevî bir cehennemin çekirdeği olduğu gibi, maddî bir cehennem dahi onun meyvesidir. Cehennem’e dühûlüne sebeb olduğu gibi, Cehennem’in vücuduna dahi sebebdir.

Halbuki kâfir, Cehennem’i inkâr ile, nihayetsiz gayret ve izzet ve celal sahibi ve gayet büyük bir zâtı tekzib ve taciz ediyor, yalancılıkla ve acz ile ittiham ediyor. İzzetine şiddetli dokunuyor, celaline serkeşane ilişiyor.

Elbette farz-ı muhal olarak Cehennem’in hiçbir sebeb-i vücudu bulunmazsa, o derece tekzib ve tacizi tazammun eden küfür için Cehennem’i halk edecek, o kâfiri içine atacaktır.

Sayfa 273

Dördüncü Mes’ele: Ne için ehl-i küfür ve dalalet dünyada ehl-i hidayete galib oluyor?

Çünki küfrün divaneliğiyle ve dalaletin sarhoşluğuyla ve gafletin sersemliğiyle ebedî elmasları satın almak için verilen letaif ve istidadat-ı insaniye sermayesini, fâni şişelere, soğuk buzlara veriyor. Elbette ham cam ve camid cemed, elmas fiyatıyla alındığı için, en a’lâ cam ve en eclâ cemed alınır.

İşte küfür bir divaneliktir, dalalet bir sarhoşluktur, gaflet bir sersemliktir ki; bâki meta’ yerine fâni meta’ı alır. Evet küfrün divaneliğiyle, dalaletin sekriyle, gafletin şaşkınlığıyla fıtraten ebedî ve ebed müşterisi olan bir latife-i insaniye sukut eder; ebedî şeyler yerine fâni şeyler alır, yüksek fiyat verir.

Fakat mü’minde dahi bir maraz-ı asabî bulunuyor veya maraz-ı kalbî var. O dahi ehl-i dalalet gibi, ehemmiyetsiz şeylere ziyade ehemmiyet verir. Lâkin çabuk kusurunu anlar, istiğfar eder, ısrar etmez.

Sayfa 274

Beşinci Mes’ele: Sure-i Feth’in ahirindeki âyetlerin lem’a-yı i’cazına dairdir. Bu âyetler, bütün huruf-u hecaiyeyi tazammun etmekle beraber, cifir ebced hesabıyla Ashab-ı Bedir, Şüheda-i Uhud, Ashab-ı Suffa, Ehl-i Biat-ı Rıdvan gibi sahabenin tabakat-ı meşhuresinin esmasının adedine tevafuk ettiği gibi ömr-ü nebeviyeye dahi işaret eder. Hem âyetin hurufatları Ashaba baktıkları gibi, kayıdları da Ashabın sıfât-ı meşhuresine bakar.

Sayfa 276

Altıncı Mes’ele: Otuzüç aded Sözler’in ve otuzüç aded Mektublar’ın mecmuuna Risalet-ün Nur namı verilmesinin on hikmetine dairdir.

Sıra No: 225 Sayfa 277

Said Nursî

Hulusi Beyin dişlerin kaplaması hakkındaki sualine cevaptır.

Dişleri kaplama lehinde ülemalar fetva vermeye cesaret edemiyorlar. Halbuki bu diş mes’elesi umum-ül belva suretinde o derece intişarı var ki, ref’i kabil değil. Bu umum-ül belva zaruretine karşı, fetvalara tarafdar olmadığım halde diyorum ki: Eğer mütedeyyin bir hekim-i hâzıkın gösterdiği ihtiyaca binaen kaplama sureti olsa, altındaki diş ağzın zahirîsinden çıkar, bâtın hükmüne geçer. Gusülde yıkanmaması guslü ibtal etmez. Çünki üstündeki kaplama yıkanıyor, onun yerine geçiyor. Madem ihtiyaca binaen bu ruhsat oluyor. Elbette yalnız süs için, ihtiyaçsız dişleri kaplamak veya doldurmak bu ruhsattan istifade edemez.

Sıra No: 226 Sayfa 278

İslam Köylü Hâfız Ali, Sabri, Sarı Bıcak Ali

Onsekiz, Yirmi, Yirmibir ve Yirmiikinci Lema’ların kıymetine dairdir. Onyedinci Lem’asının Onyedinci Notasının yedi mes’elesinden ikinci mes’elesi iken Yirminci Lem’a olan İhlas Risalesi’nde manevî yara ve hastalıklarımız teşhis buyurulup, Cenab-ı Hakk’ın ihsanı ile en mugaddi, en müessir tiryaklar gösteriliyor.

Onyedinci Nota’nın Üçüncü Mes’elesi iken, Yirmiikinci Lem’a olan bu Risalede, sosyalizm ve bolşevizm oyunlarıyla, âlem-i insaniyetin fıtrat-ı hayat-ı hakikiyesini unutturarak, ebedî zulümatı, müsavat-ı esasiye namı ile, kendi şahıslarını istisna ederek, millet-i İslâmiyeye tatbik etmeğe çalıştıkları izah edilmektedir.

Keramet-i Aleviye Risalesi, Risale-i Nur şakirdlerini intibaha ve teşvike, sa’y ü gayrete, cesaret ü şecaate sevk ile, hareket ettikleri yolda yalnız olmadıklarını gösteriyor.

Sıra No: 227 Sayfa 281

Said Nursî

Hüsrev Abiye hitabdır. Hüsrev Abinin Risale-i Nur’a kâtib tayin edildiğine dair Sözler’e başlamadan iki ay evvel gördüğü rü’yanın tabiri hakkındadır.

Hem Hüsrev Abinin risalelerin hatt-ı hakikîsini bulduğuna veyahut yakınlaştığına dair Mu’cizat-ı Ahmediye (A.S.M.) Risalesini yazarken işaret ettiği kelimatta görünen tevafuk hakkındadır.

Hem Ramazan-ı Şerifin kıynmeti hakkındadır. Şu mübarek Şehr-i Ramazan, Leyle-i Kadr’i ihata ettiği için, kendisi de ömür içinde bir leyle-i kadirdir ki, muvaffak olanın ömrüne bin ömür katar. Dakikası bir gündür. Saati iki ay, günü birkaç sene hükmünde bir ömr-ü bâkidir.

Hem saatçi Lütfü Efendi’nin, Pencere Risalesi’ni yazmakla haslar dairesine girdiği hakkındadır. Maksadım, ona o risaleyi yazdırmak, onu has talebeler dairesine idhal etmekti. Yoksa ona o zahmeti vermezdim.

Sıra No: 228 Sayfa 283

Said Nursî

Sabri Abinin Yirminci Mektub’u yazarken uyanan İlm-i Kelâm dersini almak arzusuna dair Barla Lahikası 44’üncü sahifede sorduğu suale verilen cevabtır.

Mektubunda İlm-i Kelâm dersini benden almak arzu etmişsiniz. Zâten o dersi alıyorsunuz. Yazılan umum Sözler, İmam-ı Rabbanî’nin Âhirzamanda geleceğini haber verdiği, umum ehl-i keşf ü tarîkatın fevkinde, nurların neşrine sebebiyet veren nurlu ve hakikî İlm-i Kelâm’ın dersleridir.

Âyet-i Nur denizinden bir katresinin Yirminci ve Otuzüçüncü Mektub hem Yirmiikinci ve Otuzikinci Söz’de bulunduğu hakkındadır.

Sıra No: 229 Sayfa 284

Said Nursî

Mescide taaruzun hadisesi gibi musibetlerin gelmesinin iki hikmetine dairdir.

Birinci kısım; Bize karşı rahmet, ehl-i dünyaya karşı Cehennem’in lüzumunu gösteriyor

İkincisi: Dergâh-ı İlahîye sevk etmek için birer kader kamçısıdır.

Her okuduğum bir kelime ve dua da ve münacat da şuurlu ve şiddetli oluyor. Resmî ve ruhsuz olmuyor.

Sahabelerdeki ibadetlerinin sırr-ı tefevvuku bu noktadandır. Tesbih ve zikri bütün manasıyla şuurlu bir surette söyledikleridir.

Sıra No: 230 Sayfa 285

Said Nursî

Hulusi ‘Abiye gönderdiği fıkrasıdır. İki kısımdır. Biri; Biraderzadesi (Halil Naci’nin) dünyevî musibetine, diğeri silsile-i ilmiyede kendisine en son dersi veren Hazret-i Şeyh Muhammed-el Küfrevî (Kuddise sırruhu)nun hulefasından Alvar’lı Hoca Muhammed Efendiye dairdir.

Sıra No: 231 Sayfa 286

Said Nursî

İktisadın bereketine, hem ramazandaki kazancın kıymetine dairdir.

Sıra No: 232 Sayfa 286

Said Nursî

Hulusi Abinin yüksek manevî rütbesinin iktizasıyla ayrı ayrı yerlere gönderildiğine ve Risalet-ün Nur hakkında mektublarının, birinciliği daima ona kazandırdığına dairdir.

Sıra No: 233 Sayfa 286

Said Nursî

Yıldız Mektubu 5. Mes’ele’yi içeriyor

Birinci Mes’ele: Semavat hadisatının zeminimize bakan cihetleri hakkınadır.

İkinci Mes’ele: Kur’an semasında ikibin sekizyüz altı (2806) defa tekerrür ederek nuranî yıldızlarla zînetlendiren İsm-i Celal’in sahifeler, yapraklar, sureler itibariyle tevafukatına ve Kur’anda 7 ile 8 rakamının büyük sırları olduğuna dairdir.

Üçüncü Mes’ele: Zât-ı Ahmediye’nin (Aleyhisselâm), Asfiya ve Evliya ve Sıddıkînden müteşekkil Şecere-i Nuraniyesini gösterir bir silsile-i azîmenin yazılmasına dairdir.

Dördüncü Mes’ele: Yirmiyedinci Mektub’un ehemmiyetli, tatlı, hoş, güzel manaları ders veren fıkralarının, okuyanları teşvik, teşci’ eden faydaları olduğuna dairdir.

Beşinci Mesele: İktisada dairdir. Üstadımız Hüsrev Abinin sakosunu gönderip kolu kısa, boyu kısa cübbesine razı oluyor.

Sıra No: 234 Sayfa 289

Said Nursî

Kur’andaki surelerinin hurufatına dair Üstadımızın tanzim ettiği fihristenin, Cemi’ül Ezherde kabul görmüş bir tefsirle mukayese edildiğinde ekser yerlerinde muvafakat görüldüğüne hem Kenzül’l Arş duasında da bu ceşit tevafukat olduğuna dairdir.

Sıra No: 235 Sayfa 291

Ahmed Hüsrev

Ahmed Husrev Abinin Yıldız Mektubundan istifadelerine dairdir.

Sıra No: 236 Sayfa 292

Ahmed Hüsrev

Ahmed Husrev Abinin Kur’an’da mevcud tevafukatı göze gösterir tarzda yazarken mazhar olduğu teshilat ve yazısının güzelleşmesine dair inayetler zikredilmiştir. Bu inayet ve muvaffakıyetler, fazilet ve mübecceliyette her şeye tefevvuk eden susmaz ve susturulmaz bir ses, feyyaz bir ziya ve nevvar bir azametle, yirmisekiz bin âleme imamlık eden, ders veren o Furkan-ı Ezelî’nin hadsiz kerametlerinden bir kerameti ve nihayetsiz mu’cizelerinden kıvılcım-misal küçük bir lem’ası idi.

Sıra No: 237 Sayfa 294

Milaslı Halil İbrahim

Milaslı Halil İbrahim Abinin Risale-i Nur eczalarından fihristeler fihristesini görmekle Risale-i Nur kıymetini takdir ettiği fıkrasıdır. Zulmette nura ihtiyaç ne ise, Risale-i Nur eczaları da odur. Risale-i Nur eczaları hakkında her ne desem, yine o Nur’a karşı sönüktür. İşte o fihristeler fihristesi böyle olunca, daha ilerisini ehli olan anlar.

Sıra No: 238 Sayfa 295

Hulusi

Risale-i Nur ile iştigalin beş nevi ibadet olması:

1- Ehl-i dalalete karşı mücahede…

2- Neşr-i hakikatte üstada yardım…

3- Müslümanlara iman cihetinden hizmet…

4- Kalemle ilmi tahsil… Bir şeyi yazmak; okumak, anlamak, sonra başka kâğıda nakletmektir ki, bu tarzla matlub istifadenin temin edileceği muhakkaktır.

5- Bir saatı bir sene ibadet hükmüne geçecek tefekkür…

Hulusi Abi’nin Nurculara güzel bir hitabı…

Zühre Risalesinden elde ettiği istifade hakkında yazılan bir mektubdur.

Birinci Nota: Kelime-i tevhidi ile Mabud-u Hakikî’ye bağlanmalı.

İkinci Nota: Tekbir-i ekberi ile kibriya ve azamet sahibi ancak Allah-u Zülcelal Velkemal olduğunu…

Üçüncü Nota: Herşeyin helâk olacağını…

Dördüncü Nota: Ceza ve hesab gününde insanın aynen halk olunarak bulundurulacağını…

Beşinci Nota: Avrupa’nın surî medeniyetinin hakaik-i Kur’aniye ile butlanını…

Altıncı Nota: Hizbullahın galebesini ve müşrikînin Kur’an nazarındaki kıymetlerini…

Yedinci Nota: Âyâtın manasını hatırlattığını…

Sekizinci Nota: Sonunda zikrolunan dört âyet-i celilenin bir nevi tefsiri…

Dokuzuncu Nota: Dokuzuncu Sözünün bir çekirdeği olduğunu…

Onuncu Nota: Onuncu Söz’e mahfî işaret ettiğini…

Onbirinci Nota: Onbir, Oniki, Onüç, Ondördüncü Yirmibeşinci Sözler gibi, Kur’an’dan fazlaca bahseden Nur risalelerine…

Onikinci Nota: Bütün müslümanlara, muhtelif tarîkatlarda sülûk ile kazanılacak neticeye, acz ve fakr ve şefkat ve tefekkür tarîkında Besmele olacak bir ders verdiğini…

Onüçüncü Nota: Yirmialtıncı Söz ve Hadisin manası ile kendini bilip ücreti Allah’tan beklemeye, hem Birinci Söz ile mecazî muhabbetteki makul dereceyi göstererek, taklidden tahkike geçmek lüzumunu…

Ondördüncü Nota: Çok mühim ve pek nurlu bir eser olan, Yirminci tevhid Mektubunu…

Onbeşinci Nota: Üç mes’elesi ile, Kur’andaki emir ve nehyin ne kadar yerinde olduklarını ve şeriat-ı Ahmediye desatirinin, ne kadar makul ve mantıkî esaslara istinad ettiğini, ayân-beyan göstermektedir.

Sıra No: 239 Sayfa 300

Abdülbaki

Mucizat-ı Ahmediyeyi yaldızla yazan Doktur Abdülbaki Bey’in kalbî ihtisasatına dair fıkrasıdır. Bu risalenin ruhumda vücuda getirdiği tesir Peygamber-i Zîşan’a ümmet olabilmek ve sevgili üstadıma talebe olabilmek kaydı altında hayatıma hâtime verilmesidir.

Sıra No: 240 Sayfa 300

Bekir, Re’fet, Husrev, Rüştü

Ehl-i dünyanın Üstadımız hakkındaki asılsız üç vehimleri münasebetiyle bir kardeşimizin ettiği sualine karşı Bekir, Re’fet, Husrev, Rüştü Ağabeylerin verdiği cevaptır. Üç sual ise; “Siyasetle veya tarikatla alakası var mı ne ile yaşıyor”dur.

Siyasete cevap: onüç sene evvel, günde belki dokuz gazete okurken, dokuz senedir biz şehadet ediyoruz ki, (Sitaset lisanı olan) bir tek gazeteyi bile ne okudu ve ne de okutturdu, ne istedi ve ne de arzu ettirdi

Tarikata cevap: Ben şeyh değilim, ancak bir hocayım

Ne ile yaşıyor? Bu sual altında, acaba başkaların hediye ve sadakalarıyla mı yaşıyor deniliyor. Elcevab: Hiçbir kimsenin sadaka ve hediyesini ihtiyarıyla kabul etmez. Mecbur kaldığı zaman, mukabilini vermek suretiyle alır. Yoksa hasta olur.

Sıra No: 241 Sayfa 303

Hulusi

Keramet-i Aleviye ve Gavsiye risalesine; hem Hulusi Abi’nin mazhar olduğu 6 çeşit inayete; hem 19, 20, 21, 22, 25, Lem’aların kıymetine dairdir.

Evvelâ ulvî ve gaybî kerametten bahis vardır. Hazret-i Ali, Mecmuat-ül Ahzab’da Ercuze namındaki kaside-i mübarekinde ve evlâdından Hazret-i Gavs kaside-i mübarekelerinde, fitne-i âhirzamandaki en mühim ve Kur’anî harekete remz, delalet, işaret, belki sarahatle parmak basmalarıdır.

Hulusi Abi’nin mazhar olduğu kudsî hizmetin şerefi, manevî vahdetteki ihlasın ikramı addedilmeye seza, gaybî himaye ve sıyanete dair altı misal gösterilmiştir. Açık, zahir, bahir ve kat’î bir himaye ve sıyanet-i maneviye neticesi ve Risale-i Nur şakirdleri arasındaki hakikî ihlas ve tesanüdün parlak bir tecellisidir.

Risale-i Nur’un bütün cüzlerinde öyle bir kuvvet var ki, yalnız birini dinlemeye, okumaya veya yazmaya muvaffak olan kimse, Allah tevfik verirse, imanını kurtaracak hakikatları onda bulur.

İktisad hakkındaki risale hem insanî, hem içtimaî, hem dinî, hem dünyevî çok güzel ahlâkî, çok hoş imanî, çok değerli nuranî bir nasihatnamedir.

Yirminci Lem’a muhtelif meslek ve meşrebde mü’minler arasındaki rekabetkârane ihtilafların esbabını göstermektedir.

En az onbeş günde bir defa okunması emir buyurulan Yirmibirinci Lem’a, evrad edinilecek kadar ehemmiyetlidir.

Eski Said lisanıyla kaleme alınmış olan Yirmiikinci Lem’a: Zaleme güruhunun hücumlarına pek mükemmel müdafaa ve elyak ve a’lâ bir cevabdır.

Yirmibeşinci Lem’a, maddî ve manevî bütün hastalıklara mükemmel devadır. Yirmibeşinci Lem’anın tesiri ve Altıncı devanın iki defa yazılmasının hikmeti izah edilmiştir. Çok mükemmel bir ilâç buldum. Doktorlara ilâç parası vermekten elhamdülillah kurtuldum. Günden güne iyi oluyorum.

Sıra No: 242 Sayfa 307

Kuleönlü Hacı Osman

Kuleönlü Hacı Osman Abinin Risale-i Nur’un tesiriyle manevî yaralarından kurtulduğuna ve Nurları yazamadığından hizmetçi ve postacı olmak istediğine ve gördüğü rüyaya dair yazdığı fıkrasıdır.

Sıra No: 243 Sayfa 308

Müzeyyene

Üstaddan bizzât ders alamaktan mahrum kalıp, Sözlerden aldığı dersin mürşid hükmüne geçtiğine dair Müzeyyene Hanım’ın, Üstadımıza yazdığı mektubudur. Fakat haftada veya bir ayda, âlî Sözlerinizden gıyabî bir ders alıyorum tasavvuruyla dinliyorum. Güya bizzat senden ders alıyorum…

Sıra No: 244 Sayfa 309

Müzeyyene

Müzeyyene Hanımın Üstad’a olan merbudiyetine dair yazdığı mektubudur. “Afv varmış, Üstad İstanbul’a gidiyormuş” demeleriyle zannettim ki bütün Atabey’in dağları başıma düşüyor, müteessir oldum.

Sıra No: 245 Sayfa 310

Said Nursî

Onuncu Söz’deki cüz’î inayete ziyade ehemmiyet vermesindeki hikmete dairdir. Onuncu Söz’deki cüz’î inayete ziyade ehemmiyet verdiğimin üç hikmeti var:

Birincisi: Onuncu Söz’ün kıymetine nazar-ı dikkati celbetmek için…

İkincisi: Onuncu Söz’deki tevafuk, kuvvet-i imanı ve risalelere itimadı çabuk ve kolaylıkla temin ettiği için, ziyade ehemmiyet verdim. Bu zamanda göz ile görünecek gayet cüz’î bir eser-i inayet, manevî büyük kerametlerden daha tesirlidir.

Üçüncüsü: Onuncu Söz’deki tevafukat, Kur’an’ın bir hazine-i esrarına bir nevi rehber olduğu için ziyade ehemmiyet verdim.

Sıra No: 246 Sayfa 312

Said Nursî

Onuncu Söz’deki elif tevafukatının, nazar-ı dikkate gösterilmesinin sırrına dairdir. Onuncu Söz’deki elif tevafukatının, nazar-ı dikkate gösterilmesinin sırrı şudur: Bir iltifat-ı hâssaya gizliden gizliye bir işaret bulunduğunu kat’î hissettiğim için, ihtiyarsız olarak kemal-i sürur u ferahımdan taşkıncasına bağırarak, “Aman geliniz siz de görünüz” diyorum.

Bu defaki Hulusi Bey’in mektubunu size gönderdim. İşaret ettiğim iki kavis içerisinde bulunan kısım, Yirmiyedinci Mektub’un Dördüncü Zeylinde yazılacak. Kavisler haricinde bulunan ve üzerlerine kırmızı çizgi çekilenler yazılmayacaktır.

Sıra No: 247 Sayfa 315

Said Nursî

Tevafuktaki müdahale-i gaybiyeye dair bir temsil: Meselâ, benim avucumda nohut, leblebi, üzüm, buğday gibi maddeler bulunsa, ben onları yere atsam; üzüm üzüme, leblebi leblebiye karşı sıralansa, hiç şübhe kalır mı ki, elimden çıktıktan sonra, gaybî bir el müdahale edip sıralamasın. İşte hurufat ve kelimat o maddelerdir, ağzımız o avuçtur.

Sıra No: 248 Sayfa 315

Mes’ud

Mes’ud`un Garib bir fıkrasıdır. Nurları yazmaktan mahrum kaldığımı mütehayyirane ve me’yusane düşünmekte iken, bilmem iğfalât, bilmem tulûat, hatırıma gelen şu sözü söyledim: “Ya Rab! İsmim Mes`ud, kendim bisud, çok çalıştım olamadım mes`ud”

Sıra No: 249 Sayfa 315

Said Nursî

Said Nursînin İbrahim Hulusiye yazdığı mektubudur. Hulusi Abinin Konya’da, Eğirdir gibi muvaffak olamamasının iki sebebinden birisi ins-i şeytanların, dünyevî meşgalelerini arttırması, diğer o havalide yapılan, müdhiş ameliyatın ahaliye ürkeklik vermesidir.

Yirmialtıncı Mektub’un Dördüncü Mebhası’nın Birinci Mes’elesinin Sâniyen kısmının sonuna ektir. “Rabb-ül Âlemîn” tabirinden sonra “Rabb-üs Semavati ve-l Arz” zikri, icmalden tafsile geçmektir.

Ondokuzuncu Mektub’un Onsekizinci İşaretinin Birinci Nüktesinin âhirine haşiye olarak ektir. “Kimin haddine düşmüş ki, hadsiz derece haddinden tecavüz edip, Hâlık-ı Kâinat’ı bu surette konuştursun.”

Ondokuzuncu Mektub’un Onsekizinci İşaretinin İkinci Nüktesine ektir. Âyâtın en büyüğü olan “Müdayene” âyeti, sahifeleri için ve Sure-i İhlas ve Kevser satırları için, bir vâhid-i kıyasîdir.

Sıra No: 250 Sayfa 317

Said Nursî

Biraderi Abdülmecid Abiye yazdığı mektubdan güzel bir beyttir. Evet geçmiş ömrü israf ettik, zayi’ ettik. Çok mübarek zâtlar, ahbablar kaybettik, yalnız kaldım. O mübareklerle beraber âhirete çalışmadım.

Sıra No: 251 Sayfa 318

Said Nursî

Yirmisekizinci Mektub’un Sekizinci Meselesinin Tevafukat-ı Gaybiyye dair İkinci Nüktesidir.

Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyandaki tevafukat-ı gaybiyenin en ileride olmamasının hikmetine; hem her kitabta, bu nevi tesadüfün içinde bulunabileceğine dair suale cevaptır.

Kur’an-ı Hakîm, ehl-i hıfza, rahmet için hıfzı çok işkal edecek ve hâfızları çok azaltacak olan tevafukat-ı müteşabihede çok ileri gitmemiştir. Hem sair kitablarda şu nevi tevafukat bulunuşu tesadüfe verilebilir. Fakat şu risalelerdeki şuurlu tevafukat-ı gaybiye ise, alâmet-i kabuldür ve rızaya emaredir.

Sıra No: 252 Sayfa 319

Said Nursî

Yirmisekizinci Mektub’un Sekizinci Mes’elesinin Üçüncü Nüktesidir. Yirmialtıncı Mektub’un Üçüncü Mebhasına ve Onuncu Söz’ü tenkid eden müftüye Abdülmecid Abinin verdiği iki noksan cevaba dair Üstadımızın ekmel izahıdır.

Hakikî cevabı şudur ki: Herbir hakikat, üç şeyi birden isbat ediyor; hem Vâcib-ül Vücud’un vücudunu, hem esma ve sıfâtını, sonra haşri onlara bina edip isbat ediyor. En muannid münkirden tâ en hâlis bir mü’mine kadar herkes her “Hakikat”tan hissesini alabilir.

Abdülmecid’in ikinci nâkıs cevabı şudur ki: İsm-i a’zam, yalnız her ismin bir mertebesinden ibaret olduğu fikrini kabul etmesidir. Halbuki, haşr-i azam, ism-i a’zamdan ve her ismin a’zamî mertebesinden tezahür eder. O zâtın sathî ilişmesinden üç cihetle memnun oldum:

Birincisi: Tenkid etmek istediği halde, edememesi,

İkincisi: Abdülmecid’i gayrete getirmesi,

Üçüncüsü: O zât müşteridir ki ilişmiş.

Sıra No: 253 Sayfa 322

Said Nursî

Yirmidokuzuncu Mektubun Üçüncü ve Beşinci kısmının Ramazan’da yazıldığına, hem Ondokuzuncu Mektubun Dördüncü ve Beşinci cüzlerindeki Resul-i Ekrem (A.S.M.) kelimesiyle, Kur’an kelimesinin tevafukatına, hemde Kur’an-ı Mu`ciz-ül Beyandaki (2806) lafza-ı Celal`in tevafukatına dair Üstadımızın Abilere yazdığı mektubudur.

Sıra No: 254 Sayfa 323

Said Nursî

İ’caz-ı Kur’an’ın bir âyinesi olan Yirmidokuzuncu Mektub’un Dördüncü Kısmının Otuz sekiz sahife olduğuna, hem Yirmisekizinci Mektub’un Yedinci Mes’elesinin iki sahifesinde otuz satırdan yirmidokuzunun başında eliflerin tevafuk etmesine dair Üstadımızın Abilere yazdığı mektubudur.

Sıra No: 255 Sayfa 324

Said Nursî

Âyât-ı Kur’aniyenin adedi 6666 olmakla, envâr-ı Kur’aniye ve hakikat-ı Furkaniye eyyam-ı şer’iye ile 6666 sene kadar Küre-i Arz’da hükmü cereyan edeceğine dair üç esastır.

Fetret-i mutlakanın zamanı ihraç edildikten sonra, rivayet-i meşhure ile zaman-ı Âdem’den tâ kıyamete kadar, eyyam-ı şer’iye ile tabir edilen yedibin seneden fetret-i mutlakanın zamanı tarh edildikten sonra altıbin altıyüz altmışaltı sene kadar Din-i İslâm’ın sırrını neşreden hakikat-ı Kur’aniye Küre-i Arz’da ayrı ayrı perdeler altında neşr-i envâr edeceğine, âyâtın adedi işaret ediyor.

Hem kış günlerinde ve şimal taraflarında gurub ve tulû’ mabeyninde dört saat günden ve bu yerlerde kışta sekiz-dokuz saatten ibaret eyyamlardan tut, tâ Güneş’in mihveri üstünde bir aya yakın yevminden, hattâ Kozmoğrafya’nın rivayetine göre tâ “Rabb-üş Şi’ra” tabiriyle Kur’an’da namı ilân edilen ve şemsimizden büyük “Şi’ra” namında diğer bir şemsin belki bin seneden ibaret olan gününden, tâ Şems-üş Şümus’un mihveri üstündeki ellibin seneden ibaret bir tek yevmine kadar eyyam-ı Rabbaniye vardır. Evet Semavat ve Arz’ın Hâlıkı, Semavat ve Arz’a bakan bir kelâmıyla, Semavat ve Arz’ın sebeb-i hilkati ve çekirdek-i aslîsi ve en mükemmel âhir meyvesi olan bir zâta hitabında, o eyyamları istimal etmek, Kur’anın ulviyetine ve muhatabının kemaline yakışır ve ayn-ı belâgattır.

Sıra No: 256 Sayfa 327

Said Nursî

Onbeşinci Nota’nın Üçüncü Mes’elesi, “Bize verilen nimetler mülkümüz olmadığı ve bize ibaha edildiği hakkındadır.

Cenab-ı Hakk’ın sana in’am ettiği vücudun, cismin, a’zaların, malın ve hayvanatın ibahedir, temlik değildir. Yani, istifaden için kendi mülkünü senin eline vermiş, istifade et diye ibahe etmiş. Senin gibi, idare etmekten hakikaten âciz ve tedbirden cidden cahil bir şahsa temlik etmemiş. Çünki mülk olarak verse idi, idaresini sana bırakmak lâzım gelirdi.

Cenab-ı Hak sana ibahe suretinde verdiği hayatı intihar ile hâtime çekemezsin, gözünü çıkaramazsın ve manen gözü kör etmek demek olan gözü verenin rızası haricinde harama sarfedemezsin. Ve hâkeza kulağı ve dili ve bunlar gibi cihazatı harama sarfetmekle manen öldüremezsin. Ve eti yenilmeyen hayvanını lüzumsuz tazib edip katledemezsin.

Bütün sana verilen nimetler, bu misafirhane-i dünyanın sahibi olan Mihmandar-ı Kerim-i Zülcelal’in kavanin-i şeriatı dairesinde tasarruf etmek gerektir.

Sıra No: 257 Sayfa 328

Said Nursî

Talebenin hassası hakkında Refet Bey’e Üstadımızın yazdığı mektubudur.

Talebeliğin hâssası şudur ki, yazılan Sözler’e kendi malı gibi sahib olmalıdır. Kendisi te’lif etmiş ve yazmış nazarıyla bakıp, neşrine ve ehil olanlara iblağına çalışmaktır.

Altı senedir Isparta’da ciddî talebelerin çıkmasına muntazırdım, bekliyordum. El-minnetü lillah, şimdi sizin ile beraber birkaç tane çıkmağa başladı. Çünki bir talebe, yüz dosta müreccahtır.

Sözler namındaki envâr-ı Kur’aniye ise, en mühim ibadet olan ibadet-i tefekküriye nev’indendir. Şu zamanda en mühim vazife, imana hizmettir. İman saadet-i ebediyenin anahtarıdır.

Sıra No: 258 Sayfa 328

Said Nursî

Refet Bey’e yeni hayata geçmesi ile ilgili gönderilen fıkra…

Cenab-ı Hak yeni hayatınızı mübarek eylesin ve refika-i hayatınızı hayat-ı ebediyenizde, Otuzikinci Söz’ün Üçüncü Mevkıfının âhirlerindeki Üçüncü İşaret’te, refika-i hayata dair vâde ve sıfata mazhar eylesin, âmîn. İnşâallah yeni hayatınız size risalelerin hakaikına karşı yeni bir şevk uyandıracak.

Sıra No: 259 Sayfa 329

Said Nursî

Refet Bey’in yeni dünyaya gelen çocuğu ve daha önce gördüğü rüyası hakkında yazılmıştır. Kayınpederi Hacı İbrahim Efendi.

Hem herbir has talebenin mühim bir vazifesi, bir çocuğa Kur’an öğretmek olduğundan…

Senin rü’yan ise çok mübarektir. Sen namazı kılmadığınızdan geç kalıp, acele ederek derse yetişmek tabiri; Sözler’in neşri haricinde bazı vezaif-i diniye, hem bir parça tenbellik, sizi birincilik hakkın olan birinci derste ikinci derecede kaldığınıza işaret edip, seni ikaz ediyor.

Sıra No: 260 Sayfa 330

Said Nursî

Hizmetle alâkadar bazı hususi muşkilatı bulunan bir Abiye, Üstadımızın yazdığı teselli mektubudur. Müşkilât çoğaldıkça ehl-i himmet fütur değil, gayret ve sebatını ziyadeleştirir.

Sıra No: 261 Sayfa 331

Said Nursî

Re’fet Bey’in ciddiyetinden dolayı çok kimselerin kendisine itimad edip, taklid ettiklerine; hem İsm-i Azama dair sorduğu sualine Üstadımızın verdiği cevaptır.

Mektubunda ism-i a’zamı sual ediyorsun. İsm-i a’zam gizlidir. Ömürde ecel, Ramazanda Leyle-i Kadir gibi, esmada ism-i a’zamın istitarı mühim hikmeti var. Kendi nokta-i nazarımda hakikî ism-i a’zam gizlidir, havassa bildirilir. Fakat her ismin de a’zamî bir mertebesi var ki, o mertebe ism-i a’zam hükmüne geçiyor. Evliyaların ism-i a’zamı ayrı ayrı bulması bu sırdandır.

Sıra No: 262 Sayfa 332

Said Nursî

Re’fet Bey’in risaleleri istinsah etmesi ile tenbel olmayıp Nurlara karşı ciddiyet ve samimiyetini gösterdiğine; hem şuhur-u selâsenin kıymetine lâyık bir meşguliyetin, risalelerin istinsah ve mütalaaları olduğuna; hem Nurlarla ciddi alâkadarlığa bir nümune-i imtisal Zekai Abi olduğuna; hem ciddiyetin tesirine dair Re’fet Abiye, Üstadımızın yazdığı mektubudur.

Şuhur-u selâse çok kıymetdardır; Leyle-i Kadr’in sırrıyla seksen sene bir ömrü kazandıracak bir vakitte, en iyi, en efdal şeylerle meşgul olmak lâzım geliyor.

İnşâallah Kur’an’a ait mesaille iştigal, bir nevi manevî mütefekkirane Kur’an okumak hükmündedir. Hem ibadet, hem ilim, hem marifet, hem tefekkür, hem kıraat-ı Kur’an manaları risalelerin istinsah ve mütalaalarında vardır itikadındayız. Zâten bu ciheti siz takdir etmişsiniz.

Sıra No: 263 Sayfa 333

Said Nursî

Hem iki uzun mektubda izah edilen mescide taaruz hadisesine; Hemde Üstad`a hüsn-ü hat verilmediği gibi yazmanın da usanç vermesinin hikmetine dair Re’fet Bey’e Üstadımızın yazdığı mektubudur.

Hatt’a ihtiyacı kahraman kalemlerin muavenetini temin etmekle beraber mesaili ruhta kararlamaya vesile olduğundan; hem usanç olmasa idi şiire meyl edip hayalle hakikatın birbirine karışacak olmasından hâlis hak ve mahz-ı hakikat olan Kur’an-ı Hakîm’in hizmetine mani olmamak için, kader-i İlahî tarafından bir inayet olarak hüsn-ü hatt verilmeyip usanç verilmiştir.

Sıra No: 264 Sayfa 335

Said Nursî

Kur’an-ı Hakîm’in hazain-i kudsiyesinden en evvel açılan en birinci kapı âyet-i tesbihiye olması hikmetiyle bu âyetin her mektubun başında bulunduğuna; hem yedi kebairin neler olduğuna; hemde hurufat-ı Kur’aniyedeki tevafukata dair Mevlâna Câmî’nin Divanıyla yapılan tefe’ül hakkında Üstadımızın yazdığı mektubtur.

Kebair çoktur, fakat ekber-ül kebair ve mubikat-ı seb’a tabir edilen günahlar yedidir: “Katl, zina, şarab, ukuk-u vâlideyn (yani kat’-ı sıla-yı rahm), kumar, yalancı şehadetlik, dine zarar verecek bid’alara tarafdar olmak”tır.

Sıra No: 265 Sayfa 336

Said Nursî

Tevafuku muhafaza eder tarzda taksimatla İ’caz-ı Kur’anîye yazılmasına dair Hâfız ve Hüsrev Abilere, Üstadımızın yazdığı pusuladır.

Sıra No: 266 Sayfa 336

Said Nursî

14 Şevval 1352 Kanun-u sani 1934 yılında Re’fet Bey’e, Üstadımızın yazdığı mektubudur. Risalelerin Kur’andan alındığı için kut ve gıda hükmünde olduğundan usanç vermediğine; hem hayat-ı Hızırîye yakın öldükten sonra tasarrufatı devam eden zevata; hemde herbir harfi bir hazine-i ebediyenin bir anahtarı olabilen Kur`an’a hizmetin ne kadar mukaddes bir hizmet olduğuna dairdir.

Sıra No: 267 Sayfa 337

Said Nursî

5 Şubat 1934 Pazar günü Re’fet Bey’e Üstadımızın yazdığı mektubudur. Gelen sıkıntılar karşısında dünyevî tedbirler düşünüldüğünde tulüat-ı kalbiye`nin tevakkuf ettiğine; hem hakikat-ı Kur’aniyeye hizmetdeki kudsî lezzetin mülhidlerin iz’açlarına tiryak olduğuna; hem de sâdat-ı azîmeden ve eimme-i Âl-i Beyt’ten ve iki halife-i zîşanı hürmet edip kabul eden “İmam-ı Zeyd” in Şîanın en mu’tedili ve en sünnîsi olan etba’larının, Ehl-i Sünnet’e iltihak ederek. İnşâallah Vehhabîlerin tahribatını tamire sebeb olacağına dairdir.

Sıra No: 268 Sayfa 339

Said Nursî

15 Şubat 1934 Çarşamba günü Re’fet Bey’e Üstadımızın yazdığı mektubudur. “Bir şeyden her şey yapmakdaki, murad, bir katre sudan, insanın ve hayvanın herşeyini yaratmaktır. Heşeyden bir şey yapmaktaki murad ise, insanın yediği her nev’ taamdan, o insana bir cild-i basit dokumaktır. Hem Minhac-üs Sünne’yi yazan Re’fet Bey’in hattınının Abdurrahman’ın kalemi gibi şirin olduğuna; Hemde Tenekeci Mehmed Efendi’nin hıfza başlamasının ehemmiyetine; Hemde Üstadın şahsından ziyade elindeki hakikatın kıymetine dairdir.

Sıra No: 269 Sayfa 340

Said Nursî

Re’fet Bey’e Üstadımızın yazdığı mektubudur. Risalelerin kıymetine dair Refet Bey ve Seyranî ile alâkalı Üstadımızın gördüğü rüyaya; hem Re’fet Bey’in hattınının Abdurrahman’ın hattına benzediğine ve kendisinde kalan hattın parlak olmasıyla mütalaaya iştiyak ve iştihayı açtığına; hemde Üç Hâfız ile mutaf Hâfız Mahmud Efendiyi kardeşlikten talebeliğe aldığına; hemde Hoca İsmail Hakkı Efendi’nin İşarat-ül İ’cazdan sonra diğer risaleleride mütalaa etmesine; hemde Vehhabi meselesine dairdir.

Sıra No: 270 Sayfa 342

Said Nursî

Refet ve Husrev Efendilere; Üstadımızın yazdığı mektubudur. Kardeşliğe kabul edilen üç Hâfız Bekir ,Tahir ve Şükrü Efendilerin talebe olmaya çalışmasına; hemde umum Sözler’de manevî i’caz-ı Kur’an’ın bir şuaı in’ikas ettiği gibi, Ondokuzuncu Mektub’da da Mu’cizat-ı Ahmediye’nin bir nev’ şuaı salavat-ı şerifedeki tevafukat suretinde in’ikas ettiğine dairdir.

Sıra No: 271 Sayfa 343

Said Nursî

Refet Bey’e; Üstadımızın yazdığı mektubudur. Gönderdiği antika iki mu’cize-i kudretin, müzehanesini tezyin ettiğine; hemde gaybî bir kasd ve irade ile tevafukatın, umum Sözler’de ve bilhâssa Ondokuzuncu Mektub’daki salavat-ı şerifede hârika bir tarzda tezahür ettiğine dairdir.

Sıra No: 272 Sayfa 344

Said Nursî

11 Nisan 1934 Çarşamba günü Re’fet Bey’e Üstadımızın yazdığı mektubudur. Onikinci Lem’adaki iki sualin cevabında ve her risalede herkesin hissesi var, fakat herkesin her şeyini bilmesi lâzım olmadığına; hem Mirkat-üs Sünnet ve vahdet-ül vücuda dair iki risaleyi nasıl bulduğuna; hem Âl-i Abâ’nın hakikat-ı Muhammediye ve vazife-i risalete bakan hikmetlerine; hem Âl-i Abâ hakkında Mecmuat-ül Ahzabda şifa ve şefaat için okunan duaya dairdir.

Sıra No: 273 Sayfa 345

Said Nursî

9 Mayıs 1934 Çarşamba günü Re’fet Bey’e Üstadımızın yazdığı mektubudur. Erkek çocukların tehlikesi daha çok olduğundan Refet Beyin dünyaya gelen kız evladının fal-i hayr olmasına; hem Onüçüncü ve Ondördüncü Lem’aları ve her risalenin her mes’elesini anlamasına herkesin muhtaç olmadığına; hem Âlem-i misalin, âlem-i ervahla âlem-i şehadet ortasında bir berzah olduğuna dairdir.

Sıra No: 274 Sayfa 346

Said Nursî

30 Mayıs 1934 Çarşamba günü Re’fet Bey’e Üstadımızın yazdığı mektubudur. Re’fet Beyin Üstadın üç şahsiyetiyle olan münasebetine; hem oğlan çocuğunun sevilmesi hakkındaki Hadisi Şerifin hikmetine; hem de İbrahim Hakkının “Cü İsmi azamdır” demesinin teviline dairdir.

Üstadını her risale içinde, Kardeşini sabah akşam dergâh-ı İlahîde, dostunu ziyaretine gitmekle görüşüldüğüne; hem kızların kendini sevdirmekle beraber tehlike-i diniyeye çok maruz kalmadığın erkek çocuğundan daha ziyade sevildiğine; hem çoklara nisbeten ism-i a’zam vazifesini gören Rahman ismine, manevî ve maddî cû’ ve açlık, vesile olduğuna işareten mecazî olarak Cû’ ism-i a’zamdır, denilebilir.

Sıra No: 275 Sayfa 347

Said Nursî

20 Haziran 1934 Çarşamba günü Re’fet Bey’e Üstadımızın yazdığı mektubudur. Vazifemizin mevcud mesaili nakil olmayıp, istihrac-ı esrar olduğuna; İmam-ı Rabbanî’ye, ulema-i zahireye, havas ve avama göre Letaif-i Aşerenin neler olduğuna; hem Mana-yı ismi ile mana-yı harfinin izahatına dairdir. Kâinat nazar-ı Kur’anî ile, bütün mevcudatı huruftur, mana-yı harfiyle başkasının manasını ifade ediyorlar. Yani esmasını, sıfâtını bildiriyorlar. Ruhsuz felsefe ekseriya mana-yı ismiyle bakıyor, tabiat bataklığına saplanıyor.

Sıra No: 276 Sayfa 349

Said Nursî

27 Haziran 1934 Çarşamba günü Re’fet Bey’e Üstadımızın yazdığı mektubudur. Üç sualin cevabıdır. Evvelâ: Müslim-i gayr-ı mü’min ve mü’min-i gayr-ı müslimin manasına dairdir; Sâniyen: Eceli mübrem ve muallakın diğer tabirine dairdir; Sâlisen: Sözler, Mektubat ve Pencerelerin Otuzüç olmasının hikmeti, namazdaki doksandokuz tesbihi, doksandokuz mücahedat-ı fikriyeyi ve makamat-ı ruhiyedeki tezahüratı ve doksandokuz esma-yı hüsna cilvesine mazhariyet sırlarını, hayal-meyal bir surette uzaktan uzağa hissedilmesindendir.

Sıra No: 277 Sayfa 350

Said Nursî

11Temmuz 1934 Çarşamba günü Re’fet Bey’e Üstadımızın yazdığı mektubudur. Onaltıncı Lem’adaki dört sual ve hatimesindeki Serinkentli ağabeylerin sorduğu üç sual ve mugayyebat-ı hamseye dair mes’elelerin yazılış hikmetine dairdir.

Sıra No: 278 Sayfa 351

Said Nursî

Re’fet Bey’e Üstadımızın yazdığı mektubudur. İki Ramazan için bir keffaretin kâfi geldiğine; hem fıkh-ül ekber olan esasat-ı imaniye ile meşgul olduğumuz için, füruata dair mesaille meşguliyete hem ihtiyaç olmadığına, hemde zamanı gelmediğine; hem de Sure-i Feth’in âhirki âyeti, hulefa-i erbaaya baktığı gibi, tetimmesindeki âyet dahi onların istikbaldeki vaziyetlerine kısmen işaret suretiyle bakmasını ve Minhacü`s Sünnet risalesindeki Âl-i Beytine meveddeti istemesi sırrına dair muhakematı, nasıl bulduğuna; Hem de Şeyh Geylaninin keramat-ı gaybiyesini Hulusi ve Asım Beye gönderilmesine dairdir.

Sıra No: 279 Sayfa 353

Ahmed Hüsrev

Ahmed Hüsrev, Üstadının kendi hakkında hiddetini zannedip, bir meseleye dair, müteessiren yazdığı mektubundan bir fıkrasıdır. Belki her gün, bu şiddetten daha büyük bir şiddetle muamele görse ve hattâ Üstadı uğrunda, yüzbin hayatı olsa hepsini bile vermeye bilâ-tereddüd hazır olduğunu, surî değil, kalbî bir itirafla müheyyadır. Uzakta olanın kusuru görülmez, tokat yakında olana vurulur.

Sıra No: 280 Sayfa 354

Hâfız Ali

Hâfız Ali’nin Tiryak Notalar ile tesmiye ettiği Onyedinci Lem’anın kıymetine; hem Kur’an-ı Hakîm’in hayatdar semeresi olan Sözler ve Mektubat-ün Nur’un her bir parçasının âlem-i şuhudun tılsım-ı acibini tam keşf ettiğine dair Üstadımıza yazdığı mektubudur.

Sıra No: 281 Sayfa 355

Said Nursî

Üstadımızın istiğnası: Rüşdü’nün gönderdiği otuz liradan yirmiyedisini ihtiyacım olmadığından ve kaideme muhalif olduğundan kabul edemedim. Yalnız onun hayırlı niyeti için, ehemmiyetli hayırlara sarfedilmek suretiyle, onun hesabına otuzdan üç banknot aldım.

Sıra No: 282 Sayfa 355

Said Nursî

Hulusi Bey’e Yirmidokuzuncu Sözdeki sırlar hakkında Üstadımızın yazdığı mektubudur. Yirmidokuzuncu Sözün sırlı hurufatında görülen tevafuk, hatt-ı hakikîsini işaret ettiği gibi Hulusi Beyin hediyesinin geldiği aynı günün gecesinde Hüsrev ve Süleyman Rüşdü’nün Hulusi Abiyi rüyada görmeleri tevafuku işaret ediyor ki risalelerin manalarında, hurufatında tevafuk olduğu gibi talebeleri arasındaki münasebatta dahi tevafukat vardır.

Sıra No: 283 Sayfa 357

Said Nursî

Mesleğimizin bir medar-ı şevki ve zevki olan tevafuk telaifinden üç- dört nümune;

Evvelâ: İktisad Risalesi, 1353`te telif edilmiş, altı nüshadaki eliflerin elli üçe tevafuk etmesidir.

Sâniyen: Fihrist Risalesi, 1352’de telif edilmiş, birinci müsevvidin yazdığı cümlenin ebced hesabı 1352 tarihine tevafuk etmiş.

Sâlisen: Tabiat Risalesi, yazılan 128`inci Risale olup,tebyizinde 128 elifin tevafuk etmesidir.

Râbian: Mu’cizat-ı Ahmediye (A.S.M.) tashih edilirken küçük, latif iki tevafukun on dakika fasıla ile vücuda gelmesidir.

Sıra No: 284 Sayfa 358

Said Nursî

Üstad`ın kalben rahatsızlığı dolayısıyla Kurban Bayramına kadar dört kişiden başka kimseyi kabul etmemesine dairdir.

Sıra No: 285 Sayfa 358

Said Nursî

Isparta Cumhuriyet Müddeiumumiliğine 04 Nisan 1935`te olan taharri hadisesi ile ilgili olarak Üstadımızın yazdığı istid’adır. Taharride Üstadın alınan eserleri şunlardır; yirmiden fazla Kur`an-ı Kerim cüzleri, Beka-yı ruh ve melaike ve haşrin hakkaniyetine dair Yirmidokuzuncu Söz, Hazret-i Peygamber’in risaletini güneş gibi isbat eden ve hârika bir surette oniki saatte te’lif edilen yüz elli sahifelik Ondokuzuncu Mektub, Vahdaniyet-i İlahiyeyi güneş gibi isbat eden ve Kur’an’ın otuzüç âyet-i azîmesini tefsir eden Otuzüç Pencere namındaki Otuzüçüncü Söz, Şirkin esasını ref’ edip, vahdaniyeti nihayetsiz derecede kuvvetle isbat eden Otuzikinci Söz, İsraftan kurtarmak ve bu fakir milleti iktisada alıştırmak için yazdığım Ondokuzuncu Lem’a olan İktisad Risalesi, Yirmialtıncı Lem’a olan İhtiyarlar Risalesi, İşarat-ül İ’caz ve 1332-1335 senelerinde te’lif edilen bazı eski eserleridir.

Sayfa 363

Naşirler

Bundan sonraki kısım Hazret-i Üstad`ın Kastamonu ve Emirdağ hayatında iken yazılan el yazma müshalarda derc edilen mektublardır.

Sıra No: 286 Sayfa 363

Ahmed Nafiz Çelebi

1359 tarihinde Üstadımıza, Ahmed Nafiz Çelebi`nin yazdığı bir istihracı ve bir fıkrasıdır.

Bunu, hem Birinci Şua`nın otuzikinci âyeti olarak ve hem Yirmiyedinci Mektubun fıkralarında kaydetmek münasib görüldü.

Sure-i Ahzab’daki vazife-i risalet ve davete bakan âyetler her asra baktığı gibi Risale-i Nur’a mana-yı işariyle bakar. Şöyle ki: baştaki âyet, isminde Nur ve manasında rahîmiyet bulunan Risalet-ün Nur’a isim ve mana itibariyle tevafuk ettiği gibi âyetin makam-ı cifrisi dokuzyüz kırkyedi edip Risalet-ün Nur ismine tevafuk ediyor.

Hem diğer bir âyetin makam-ı cifrisi 1323 tarihine işaret etmekle ye’se düşen ehl-i imana beşaret veren ve İslâmiyetin hakkaniyetini gösteren hakiki bir şahid olan Risale-i Nur’a işaret etmektedir.

Hem Ve dâîyen ilallah kelimesi makam-ı cifrisi 191 ederek Risale-i Nur’un bir hakikî ismi olan Bedîüzzaman’a işaret etmektedir.

Hem “Siracen Münira” kelimesi, tam tamına Risale-i Nur’un bir ismi olan “Siracünnur”a lafzen ve manen ve cifren tevafukla bakmaktadır.

Hem “Fazlen Kebira” kelimesi iki farkla Risale-i Nur’a işaret etmektedir.

Bu fıkranın ahirindeki dua ezberlenebilir. İlahî ya Rab! Sen Risale-i Nur’u ve Risale-i Nur Müellifi Üstadımız Said Nursî’yi ve Risale-i Nur talebe ve şakirdlerini ve mensublarını, mahfaza-i hıfzında ve kal’a-i İlahiyen içinde muhafaza ve emîn eyle.. âmîn! Ve hizmet-i Kur’an ve imanda sabit ve daim eyle.. âmîn! Ve bu kudsî hizmetlerinde, muvaffakıyetlerle yardım ve muavenetler ihsan eyle.. âmîn! Ve Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan-ı Azîmüşşan’ın sırr-ı a’zamına, marifetullah, muhabbetullah ve muhabbet-i Resulullah sırr-ı kudsîsine ve “Hasbünallahü ve ni’melvekil” sırr-ı uzmasına ve rızaullah ve rü’yet-i cemalullah lütf u ihsanına mazhar eyle, Ya Rabb-el Âlemîn!..

Sıra No: 287 Sayfa 367

Ahmed Nafiz Çelebi

Bayram münasebetiyle kabul edilmeyen bir hediye hakkında Üstadımıza, Ahmed Nafiz Çelebi`nin bir fıkrasıdır. Ahmed Nazif Abinin Nurlara otuz sene iştiyak on senelik münacat ve niyazla kavuştuğuna; hem İkinci Mektuba muhalif olarak zekat ve sadaka gibi muaveneti, arkadaşlarının ısrarı üzerine yazmağa mecbur olan Ahmed Nazif Abinin, gelen cevabî mektubda Üstaddan hissettiği şefkatkarane hitaba; hem Muhyiddin-i Arabî Hazretlerinin tebşir ettiği şefkat-i pederanenin Üstadda haiz bulunduğuna dairdir.

Sıra No: 288 Sayfa 370

Abdurrahman Tahsin

Abdurrahman Tahsin`in Risale-i Nur dairesine kabulüne binaen bahtiyarlığını dile getirdiği mektubu ve Üstada yazdığı bir şiiridir.

Sıra No: 289 Sayfa 370

Ahmed Nafiz Çelebi

Üstadımızın, kalbini nurlarla doldurmak hizmetine mukabil borcunu manevîyatla ödeyemediğinden maddiyatla ödeyebilmek niyetinde bulunduğuna; hem Nurlara olan rabıtasının kuvvetine dair. Ahmed Nazif Çelebi Abinin Üstadımıza yazdığı mektubudur.

Sıra No: 290 Sayfa 371

Said Nursî

Onuncu Şua namında yazılan fihristenin ikinci makamının verdiği ihtara binaen Risale-i Nur’un belki Yirmibeşinci ve Otuzikinci mektubların te’lifi ve Dokuzuncu Şua’ın Dokuz Makamını tekmil ve izahı ve haşiyelerle beyanı ve isbatı vazifesi Risale-i Nur’un samimî, hâlis şakirdlerinin heyet-i mecmuasının kuvvet-i ihlasından ve tesanüdünden süzülen ve tezahür eden şahs-ı manevîye tevdi’ edildiğine; hem Risalet-ün Nur’un şakirdlerinin birbirinden ne kadar uzak olsa da, birbirine pek yakın olduklarını te’yid eden kerametkârane üç noktaya; hem İşarat-ül İ’cazdaki keramet-i tevafukiyeyi gösteren Hâfız Ali ve Sabri’deki nüshalara dair Abilere, Üstadımızın yazdığı mektubudur.

Sıra No: 291 Sayfa 373

Yusuf Toprak

Kalb ve ruhunun aldığı müzmin ve münkis yarayı tedavi çaresini taharri eden Yusuf Toprak Abinin memleketinden Kastamonu’ya nefyi ile beraber kal’a üstünde ilk ve tesadüfen gördüğünde Üstaddan aldığı cevabla ve daha sonra eline geçen mektublarla türlü türlü evhamın açtıkları menfezlerden, rahnedar kalan ruhuna uzanan tîg-i şifayı bulduğuna dair Üstadımıza 15 Şubat 1359 tarihinde yazdığı mektubtur.

Sıra No: 292 Sayfa 377

İhsan Sırrı

Sarac Ahmed Efendinin oğlu olan İhsan Sırrı Abinin, Üstaddan gelen selâma binaen Üstadımıza yazdığı bu ilk mektubunda Risale-i Nur ile Üstadımızın halka-i irşadına dahil olmak istemektedir.

Sıra No: 293 Sayfa 378

Mehmet Fevzi

Küçük Husrev Mehmet Fevzi’nin Risale-i Nur ve Üstadın kıymetine dair yazdığı güzel bir manzumesidir.

Sıra No: 294 Sayfa 380

Said Nursî

Kendisiyle maddeten görüşmemekle beraber manen muharebenin hizmette ciddiyetinin delaletiyle devam ettiğine; hem “Sırran tenevverat” sırrıyla, perde altında daha ziyade parlak ve galibane fütuhatı geniş bir dairede makine ile devam ettiğine dair Üstadın memleketinde vazife gören Hulusi Beye, Üstadımızın Bayram tebriki münasebetiyle yazdığı mektubudur.

Sıra No: 295 Sayfa 380

Said Nursî

“Sırran tenevverat” düsturuyla, ihtiyatla beraber Risale-i Nur’un perde altında daha ziyade kendi kendine, hem dâhilde, hem hariçte intişar edip fütuhat yapacağına; hem Hulusi Abinin Zülfikar ve Siracünnur’u ve sonra Sikke-i Gaybiye’yi istediğine dair Üstadımızın Abilere yazdığı mektubudur.

Sıra No: 296 Sayfa 382

Said Nursî

Ağır şerait altında Kars’taki Nurlu hizmetlerine ve Üstadımıza ettiği dualarla merbutiyetine binaen yazdığı mektublarda aziz, sıddıklar içerisinde dahil olduğuna dair Hulusi Beye, Üstadımızın yazdığı mektubudur.

Sıra No: 297 Sayfa 382

Said Nursî

Dünya hayatının geçici olmasından meraka değmediğine; hemde günde yirmi defa dualarla tahattur ettiğine dair Üstadımızın yazdığı mektubudur.

Sıra No: 298 Sayfa 382

Said Nursî

Mes’ele-i şer’iyeden kasr-ı namaz ve takdim te’hire dair sorulan suale mesleğimiz ve halimiz müsaade etmediği halde Üstadımızın sabit olan mesafeye binaen namazın kasredileceğine dair verdiği cevabtır.

Sıra No: 299 Sayfa 383

Said Nursî

Biraderzadesi Fuad Abi`nin vefatı üzerine Abdülmecid Abi`ye Üstadımızın yazdığı taziyenamedir. Bu hâdise dahi, Abdurrahman hâdisesi gibi bir hüccettir ki, bize şimdiki tarz-ı hayat yaramaz. Bize bu dünyada daha safi ve âlî ve kudsî bir hayat-ı masumane ihsan edildiğinden ona kanaat lâzımdı. Hem Abdurrahman Onuncu Söz ile tam kurtuldu, sonra gitti. Fuad dahi bu zamanın dehşetli ve dalaletli hayatından kurtuldu, daha masum ve çok bulaşmadan gitti. Eğer dünyada kalsaydı, mağlub olmak ihtimali vardı. Cenab-ı Erhamürrâhimîn hem ona, hem Risale-i Nur hanedanına ve dairesine merhamet edip, onu rahmetine ve Cennet’e aldı, mağlub ettirmedi.

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*