Anasayfa » Mücmel Asâ-yı Musa

Mücmel Asâ-yı Musa

ÂSA-YI MUSA

(Âsa-yı Musa Mecmuası ismi, Musa Aleyhisselâm’ın âsasıyla mazhar olduğu mu’cizelerdeki esaslara mazhar olmasından ileri gelmektedir. Şöyle ki; sihirleri iptal etmesi, heryerden tevhid suyunu çıkarması, tereddüdleri yanlış anlayışları yararak selâmetli yolu göstermesi gibi..)

  1. Mektub; Ehl-i fen ve mektep muallimleri Âsa-yı Musaya; hafizlar ve hocalar dahi Zülfikara şiddetle muhtaçtır.
  2. Mektub; Risale-i Nurun şiddetle tokat vurduğu ve hücum ettiği felsefe ise muzır kısmınadır.
  3. Mektub; imam-ı Alinin (r.a.) Celcelutiyede ihbaratı 18. Lema, 28. Lema ve 8. Şuada izah edilmiş.

Âsa-yı Musanın “Meyve” kısmı bir müdafaa hükmüne geçtigi gibi “Hüccetler” kısmı Nurlara cephe alan Felsefe karanlıklarını izale edip Ankara ehl-i vukufunu teslime ve takdire mecbur etmesi..

Asa-yı Musa Birinci Kısıma Giriş; Denizli hapsinin bir meyvesi ve bir hatırası ve iki cuma günün meyvesidir.

Birinci Mes’elenin Meyvesi; (NAMAZ) Eger bir saati beş farz namaza sarfetsek o halde hapis ve musibet müddetinin her bir saati bazan bir gün ibadet ve fani bir saati baki saatler hükmüne geçebilmesi ve kalbî ve ruhî meyusiyet ve sıkıntıların kısmen zeval bulması ve hapse sebebiyet veren hatalara keffareten affettirmesi ve hapsin hikmeti olan terbiyeyi alması, ne derece kârlı bir imtihan bir meyve olduğu..

İkinci Mes’elenin Meyvesi; (Ecel ve Kabir) Ecel celladından ve kabir hapsi ebedisinden kurtulmak çaresi var.

Ecel; başka bir baki âleme gitmek ve iman vesikasıyla saadet sarayına girmek için bir terhis tezkeresidir.

Kabir ise; bu zindan-ı dünyadan bakî ve nuranî bir ziyafeygâh ve bağistana açılan bir kapıdır.

Üçüncü Mes’elenin Meyvesi; İman hakikati öyle bir çekirdektir ki, eğer tecessüm etse bir cennet-i hususiye ondan çıkar; o çekirdeğin şecere-i tubası olur.

Dördüncü Mes’elenin Meyvesi; Herkesin iman mukabilinde bu zemin yüzü kadar bağlar ve kasırlar ile müzeyyen ve baki ve daimi bir tarla ve mülkü kazanmak veya kaybetmek davası başına açılmış. İşte o davayı yüzde doksanına kazandıran Risale-i Nurdur. Demek avukat tutmak isteyen onu elde etse yeter.

Beşinci Mes’elenin Meyvesi; Eğer o fani ve geçici gençliğini iffetle hayrata istikamet dairesinde sarfetse onunla ebedi, baki bir gençliği kazanacağını bütün semavî fermanlar müjde veriyor.

Altıncı Mes’ele; Bize Halikımızı tanıttır, muallimlerimiz Allah’tan bahsetmiyorlar. Sualine altı fennin sehadeti; Fenni Tib, Fenni Makina, Fenni Iase, Fenni Askeriye, Fenni Elektrik, Fenni Hikmet-ul Esya ve mekteb…

Yedinci Mes’ele; Bize ahiretimizi de tam bildir; tâ ki nefsimiz ve zamanin seytanlari bizleri yoldan çikarmasin, daha boyle hapislere sokmasin. Ahireti Rabbimizden, sonra Peygamberimizden, sonra Kur’animizdan, sonra sair Peygamberler ve mukaddes Kitaplardan, sonra Melaikelerden, sonra Kainattan soracagiz.

İste birinci mertebede âhireti Allah’tan soruyoruz. Rabb-ül Âlemin ve Sultanü’d-Deyyan isimleri, Rahim ve Kerim isimleri, Hakîm ve Adl isimleri, Mucib ve Semi’ ve Rahim isimleri, Muhyi ve Mumit ve Hayy ve Kayyûm ve Kadir ve Alîm isimleri, Rahman, Hakîm ve Adil ve Kerim ve Hâkim isimleri, Hafiz ismi ile Evvel, Âhir, Zahir, Batın isimleri, Hak, Hafiz, Hakîm, Cemil, Rahim isimleri cevap verip derler; “Biz hak ve hakikat olduğumuz gibi ve bize şehadet eden mevcudatın tahakkuku misüllü, haşir haktır ve muhakkaktır. ehemmiyetli bir sır; umum kâinata bakan nefiyler, inkarlar -zatında muhal olmamak şartıyla- isbat edilmez. (Yani Cenab-ı Hakkın yokluğunu isbat etmek imkansızdır.)

Sekizinci mes’elenin bir hulasası; Âhiret imanının, hem âhiretin saadetine, hem dünya saadetine dair temin ettiği faideler ve neticelerinden yüzden birini hulasa edilecek.

Haşrin cismaniyeti cihetinde gelen şüphelere karşı kuvvetli cevaplara kısa bir işaret edilecek.

Cehenneme dair bir-iki zaif şüpheyi izale edecek iki nüktedir.

Birinci Nükte; Cehennemin fikri, geçmiş iman meyvelerinin lezzetlerini korkusuyla kacirmiyor.

İkinci Nükte; Cehennemin vücudu ve şiddetli azabı hadsiz rahmete ve hakiki adalete ve israfsız mizanlı hikmete zıddıyeti yoktur.

Bu makam yazıldığı zaman Kurban Bayramı geldi. Bakiyat-ı salihat unvanını taşıyan kelamlar Kur’an hakikatlarının hulasası ve namazın çekirdekleri oldukları gibi, namazdan sonraki tesbihatta bir tarikat-ı Muhammediyenin (a.s.m.) virdidirler.

Dokuzuncu Mes’ele; Bir Müslüman bir hakikat-ı imaniyeyi inkar etse, küfr-ü mutlaka düşer. (Mesela; Cismani Haşir) Çünki, başka dinlerin (hristiyanların) icmallerine mukabil İslâmiyette tam izahat verilmiş. Rükünler birbiriyle zincirlenmiş. Muhammedi (a.s.m.) tanımayan, tasdik etmiyen bir Müslüman, Allah’ı da (sıfatlarıyla) daha tam tanımaz ve âhireti tam bilmez. Bir Müslümanın imanı o kadar kuvvetli ve sarsılmaz hadsiz hüccetlere dayanıyor ki, inkarda hicbir özrü kalmıyor. Adeta akıl kabulde mecbur oluyor.

Onuncu Mes’ele; Risale-i Nurda geçen Kur’anın i’cazına dair mes’elelerin bir hülasasıdır.

  • Hadisat-i Tarihiyeden ibaret olmadığını Peygamberlere gelen necatlarla teselli ettiğini, Zalimlere gelen tokatlarla da tehdit ettiğini izah ediyor.
  • Kur’an her asra hitab ediyor.
  • Kur’anın hitabı dört makamdan gelir
  1. Mütekellim-i Ezelinin Rububiyet makamından
  2. Kainat namına muhatab olan Zâtın (ASM) makamından
  3. Nev-i beşerin bütün asırlarda irşadının vüsatli makamından
  4. Kainatın tedbirine dair Kavanin-i İlahiyyenin gayet yüksek makamından
  • Kur’anın kırk tabaka muhatabı
  • Kur’anın dersi; Mazi ve müstakbeli nurlandırması
  • Kur’anın dersi; Eşyanın hakikatını ders vererek hayatlandırması
  • Kur’anın i’cazından lafzındaki fesahat-ı hârikası; usandırmaması, ezberlenmesi
  • Ve Sâni’-i Kâinat’ın mu’cizat-ı kudretini ve manidar sütur-u hikmetini ders vermekle lütf-u irşadda güzel bir i’caz gösterir.
  • Kur’an tekrarı iktiza eden dua ve davet, zikir ve tevhid kitabı dahi olduğunu bildir.
  • Cüz’i hadiseler altında külli düsturlar bulunması
  • Cezalet ve Fesahat; ihtiyacın tekerrürü tekrarıi iktiza ediyor.
  1. Misal; Besmele-i Şerif
  2. Misal; İzzet-i Rabbaniyenin azgın kavimlere azabları ve Rahmet-i İlahiyyenin peygamberlere necatlarından bahsi tehdit ve teselli kaynağı olduğu için Kur’an tekrar ediyor.
  3. Misal; Sure-i Rahmanda küfrün dehşetini celalli bir icaz ve Cemalli bir i’cazla gösteriyor.
  4. Misal; Cevşen-ül Kebir Kur’andan çıkmıştır. Cevşende nev’i beşerin üç mühim vazifesinden biri olan tesbih vazifesi yerine getirildiğinden tekrarı iktiza ediyor.
  • Mekke ve Medine surelerinin farkı;

Mekke’de birinci safta muhatab ve muarızları, Kureyş müşrikleri ve ümmileri olduğundan Mekke sureleri Erkan-ı imaniyeyi ve tevhidin mertebelerini gayet ulvi, kuvvetli bir icaz ve i’cazla ders veriyor.

Medine sure ve âyetlerininde ise; birinci safta muhatab ve muarızları ise, Allah’ı tasdik eden Yahudi ve Nasara gibi ehl-i kitab olduğundan ekseriyetçe tafsil ve izah ve sade üslûbla beyanat içinde Kur’ana mahsus emsalsiz bir tarz-ı beyanla, birden o cüz’î teferruat hâdisesi içinde yüksek, kuvvetli bir fezleke, bir hâtime, bir hüccet ve o cüz’î hâdise-i şer’iyeyi küllîleştiren ve imtisalini iman-ı billah ile temin eden bir cümle-i tevhidiye ve esmaiye ve uhreviyeyi zikreder. O makamı nurlandırır, ulvîleştirir, küllîleştirir.

Ehemmiyetli Bir Sual: “Bazan bir hakikat, sathî nazarlara görünmediğinden ve bazı makamlarda cüz’î ve âdi bir hâdiseden yüksek bir fezleke-i tevhidi veya küllî bir düsturu beyan etmekte münasebet bilinmediğinden, bir kusur tevehhüm edilir. Meselâ: “Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm, kardeşini bir hile ile alması”

İkinci Bir Sual: “Kur’anda sarihan ve zimnen ve işareten, âhiret ve tevhidi ve beşerin mükâfat ve mücazatını binler defa isbat edip nazara vermenin ve her surede, her sahifede, her makamda ders vermenin hikmeti nedir?”

Elcevab: Daire-i imkânda ve kâinatın sergüzeştine ait inkılablarda ve emanet-i kübrayı ve hilafet-i arziyeyi omuzuna alan nev’-i beşerin şekavet ve saadet-i ebediyeye medar olan vazifesine dair en ehemmiyetli, en büyük, en dehşetli mes’elelerinden en azametlilerini ders vermek ve hadsiz şübheleri izale etmek ve gayet şiddetli inkârları ve inadları kırmak cihetinde elbette o dehşetli inkılabları tasdik ettirmek ve o inkılablar azametinde büyük ve beşere en elzem ve en zarurî mes’eleleri teslim ettirmek için Kur’an, binler defa değil, belki milyonlar defa onlara baktırır.

Hem Peygamber kıssalarıyla, Risalet-i Ahmediyenin (A.S.M.) hakkaniyetine bütün enbiyanın nübüvvetlerini hüccet göstermek hikmetiyle ve herkes her vakit bütün Kur’anı okumaya muktedir olmamasından ve herbir uzun ve mutavassıt surede peygamber kıssaları altında kâinatın en ehemmiyetli mes’elesi olan hâdise-i Muhammediyeyi (A.S.M.) ders vermek israf değil, muktezayı belagattır.

Evet Kur’anda en büyük makam verilen ve dört erkân-ı imaniyeyi içine alan “Lâ ilahe illallah” rüknüne denk tutulan risalet-i Muhammediye kâinatın en büyük hakikatı ve Zât-ı Ahmediye, bütün mahlukatın en eşrefi ve hakikat-ı Muhammediye tabir edilen küllî şahsiyet-i maneviyesi ve makam-ı kudsîsi iki cihanın en parlak bir güneşi olduğuna ve bu hârika makama liyakatını gösteren hüccetlerden bir kısmı şunlardır.

Bütün ümmetinin bütün zamanlarda işlediği hasenatın bir misli onun defter-i hasenatına girmesi, getirdiği nur ile kainatı nurlandırması, bütün mahlukatı minnetdar eylemesi, edilen dualar ve salavatlar cihetiyle defter-i a’maline hadsiz nurlar girmesi haysiyetiyle Allâm-ül Guyub o makama liyakatını görmüş Kur’anında o azîm ehemmiyeti vermiştir.

İşte Kur’anın tekrar edilen hakikatları bu kıymette olduğundan, tekraratında kuvvetli ve geniş bir mu’cize-i maneviye bulunmasına fıtrat-ı selime şehadet eder.

Bu Onuncu Mes’eleye bir hâtime olarak iki haşiyedir

Birincisi: En dehşetli ve muannid bir zındık Kur’ana karşı sû’-i kasdını tercümesiyle yapmasına karşın Risale-i Nur’un cerhedilmez hüccetleri kat’î isbat etmiş ki: Kur’anın hakikî tercümesi kabil değil..

İkinci Haşiye: Denizli hapsinden sonra Üstadımız meşhur Şehir Oteli’nin yüksek katında kesretli kavak ağaçlarının vaziyetini tefekkür ederken güz ve kış mevsimindeki ademler, firaklar hatırına geldi. Ve hapisden tahliyesinden sonra kardeşlerinin müfarakatlarından ve yalnız kalmaktan gelen hüzün, kâinat dolusu firakların, zevallerin hüzünlerini başına topladı. Birden hakikat-ı Muhammediyenin (A.S.M.) getirdiği nur, imdadına yetişti. Ve eşyanın üç kısma ayrılan neticeleri ve vazifeleri var diye gösterdi:

Birinci kısım neticeleri, Sâni’-i Zülcelal’in esmasına bakar.

İkinci kısım hikmetleri ise: Zîhayatın ve zîşuurun nazarlarına bakar. Onlara şirin bir mütalaagâh, birer kitab-ı marifet olur. Eşya zeval ve fena ile surî bir vücudu bırakır, manevî ve gaybî ve ilmî çok vücudları kazanır.

Elhasıl: Nasılki iman, ölüm vaktinde insanı i’dam-ı ebedîden kurtarıyor; öyle de herkesin hususî dünyasını dahi i’damdan ve hiçlik karanlıklarından kurtarıyor.

Onuncu Mes’ele münasebetiyle Hüsrev’in üstadına yazdığı mektub

Gülün çiçeğindeki fevkalâde letafet ve güzellik, ağacındaki dikenleri nazara hiç göstermediği gibi; bu nurani çiçek de bize dokuz aylık hapis sıkıntısını unutturacak bir şekilde o sıkıntılarımızı da hiçe indirmiştir. Bu nurani çiçek, muhtevi olduğu çok güzelliklerinden bilhâssa Kur’anın tercümesi suretiyle nazar-ı beşerde âdileştirilmek ihanetine mukabil; o tekraratın kıymetini tam göstermekle, Kur’anın cihandeğer ulviyetini meydana koymuştur. Hem sâliklerinin her asırda fevkalâde bir metanetle sarılmaları ile ve emir ve nehyine tamamen inkıyad etmeleriyle, güya yeni nâzil olmuş gibi tazeliği isbat edilmiş. Hemde Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın bütün asırlarda, zalimlere karşı şiddetli ve dehşetli ve tekrarlı tehdidleri ve mazlumlara karşı şefkatli ve rahmetli mükerrer taltifleri bulunmuştur. Risale-i Nur talebelerinin pek büyük umumî ve hususî necatlara mazhar olmaları ve muarızları olan dinsizlerin cehennemî azabla tokatlanmaları Kur’anın taltifine mazhar olduğuna bir delildir.

Onbirinci Mes’elenin Meyvesi; Erkan-ı imaniyenin herbirinin ayrı ayrı pekçok belki hadsiz meyveleri olduğu gibi, mecmu’unun birden çok meyvelerinden bir meyvesi koca cennet ve biride saadet-i ebediye ve biride (belki en tatlısı da) Rü’yet-i ilahiyyedir.

İman-ı bil’kader rüknünün kıymetdar meyveleri; Kadere iman eden gamlardan kurtulur.

Umum Peygamberlere imanın pek çok meyvelerinden; geçmiş zamanlarda yasamış gibi, o zamanı ışıklandırmış. Peygamberimizin imana dair davalarına binler imza bastı.

Melaikeye iman rüknünün bu cüz’i ferdinin pek çok meyvelerinden biri; insanın amelini yazan melekler Kiramen Katibin

Hem meleklere iman meyvesinden bir cüz’ü ve Münker ve Nekire ait bir numunesi şudur.

Hem Melaikeye imanın saadeti dünyeviyeye medar cüz’i bir numunesi

Melaikeye iman rüknünün külli meyvelerinden birisi; nasıl ki melekler ve umur-u hayriyede ve vücudiyede istihdam edilen zahiri sebepler, güzellikleri görülmeyen ve bilinmeyen şeylerde kudret-i Rabbaniyeyi kusurdan, zulümden muhafaza edip takdis ve tesbih-i İlahide birer vesiledirler. Aynen öyle de; Cinnî ve insî sşeytanlar ve muzır maddelerin umur-u şerriyede ve ademiyede istimalleri dahi, yine kudret-i Sübhaniyeyi gadrden ve haksız itirazlardan ve şekvalara hedef olmaktan kurtarmak ile takdis ve tesbihat-i Rabbaniyeye ve kâinattaki bütün kusurattan müberra ve munehziyetine hizmet ediyorlar.

İkinci bir külli meyvesi; Meleklerin vücudu ve vazifesini isbat etmesidir.

Bu Onbirinci Mes’eye Hatime, Haşiye ve Hatimenin Haşiyesinin Lahikasıdır.

Hüsrev’in Mektubu

Isparta Nur Talebelerinin ramazan tebriki

 

ASA-YI MUSA’DAN İKİNCİ KISMI

HÜCCETULLAH-I BALİĞA RİSALESİ

Birinci Hüccet-i imaniye; Âyet-ül Kübra

ikinci Hüccet-i imaniye; Otuzikinci Sözün birinci mevkifi vahdaniyete dairdir.

Üçüncü Hüccet-i imaniye; Yirmiüçüncü Lem’a Tabiat Risalesi

Dördüncü Hüccet-i imaniye; Otuzuncu Lem’anın ikinci Nüktesi ism-i Adl’e dairdir.

Beşinci Hüccet-i imaniye; Otuzuncu Lem’anın ucuncu Nüktesi ism-i Hakem’e dair beş noktadir.

Altıncı Hüccet-i imaniye; Onuncu Sözün Oniki Hakikatından Dokuzuncu Hakikat; Bab-i ihya ve imatedir, ism-i Hayy-i Kayyumun Muhyi ve Mumitin cilvesidir.

Yedinci Nükte-i imaniye; Otuzüçüncü Sözün Onyedinci Penceresidir.

Ziddiyet Penceresi; yedi nev’i ziddiyet

(1- Sehavet içinde intizam; Nebatatlara bak.

2- Sür’at içinde Mevzuniyet; Meyvelere bak.

3- Kesret içinde Hüsn-ü San’at; Çiceklere bak.

4- Suhulet içinde ihtimamkarane yapılış; Tohumlara bak.

5- Bud’ ve uzaklık içinde ittifak ve benzeyiş; Zeminin yüzüne zer edilen Hububata bak.

6- ihtilaf ile beraber imtiyaz ve tefrik; yer altına atılan tohum, mideye giren taam, ağaca giren farklı maddelere bak.

7- Ucuzlukla beraber gayet Kıymetdarlık; Dutların nevlerine bak.

Sekizinci Hüccet-i imaniye; Şualardan Ücüncü Şuadir. Sekiz mukaddemelerin her birinde sekiz neticeyi delilleri ile beraber izah ediyor.

Sekiz Mukaddemeler; Semavat, Cevv-i Sema, Kure-i Arz, Deniz Nehir, Dağ Sahra, Eşcar Nebat, Tuyur Hayvan, İnsan…

Sekiz Neticeler; Vücud, Vahdet, Rububiyet, Kudret, Hakimiyet, Rahmet, Hikmet, İlim…

Haşre Ait Deliller

1- Güneşin sair arkadaşları olan yıldızların bir kısmı ahiret alemlerine bakar ve vazifesiz değiller, belki baki olan alemlerin güneşleridirler.

2- Ey faalun Lima Yurid! Cevv-i fezadaki faaliyetinle her vakit bir numune-i haşir ve kıyamet göstermek, bir saatte yazı kışa ve kışı yaza döndürmek, bir alem getirmek ve bir alem gayba göndermek misüllü şuunatta bulunan kudretin dünyayı ahirete çevirecek… Ve ahirette, şuunat-ı sermediyeyi gösterecek işaretini veriyor.

3- Hem zeminde kısa bir zamanda hadsiz vazifeler gören ve hadsiz bir zaman yaşayacak gibi istidat ve manevi cihazat ile techiz edilen ve zemin mevcudatına tasarruf eden insan için bu talimgah-ı dünyada ve bu muvakkat ordugah-ı zeminde ve bu muvakkat meşherde; bu kadar ehemmiyet, bu hadsiz masraf, bu nihayetsiz tecelliyat-ı Rububiyet, bu hadsiz hitabat-ı Sübhaniye ve bu gayetsiz ihsanat-ı ilahiyye, elbette ve her halde bu kısacık ve hüzünlü ömre ve bu karışık ve kederli hayata, bu belalı ve fani dünyaya sığışmaz. Belki, ancak başka ve ebedi bir ömür ve baki bir dar-ı saadet için olabildiği cihetinden alem-i bekada bulunan ihsanat-ı uhreviyeye işaret, belki şehadet eder.

4- Ve senin bu misafirhane-i dünyada yolcular için boyle rahmet havuzların bulunması.. Ve insanın seyr-u seyahatına ve gemisine ve istifadesine musahhar olması işaret eder ki; yolda yapılmış bir handa, bir gece misafirlerine bu kadar deniz hediyeleriyle ikram eden Zat, elbette Makarr-ı Saltanat-ı Ebediyyesinde öyle ebedi rahmet hazineleri bulundurmuş ki, onlar bunların fani ve küçük nümunelerdir.

5- Hem bu dünya hanında misafir yolcular için, koca dağları levazımatlarına ve istikbaldeki ihtiyaclarına muntazam ihtiyat deposu ve cihazat anbarı ve hayata luzumu olan cok definelerin mükemmel mahzeni olmak cihetinde işaret, belki delalet, belki şehadet eder ki; bu kadar Kerim ve misafirperver ve bu kadar hakîm ve şefkatperver ve bu kadar Kadir ve Rububiyyetperver bir Sâ     ni’in, elbette ve her halde, çok sevdiği misafirleri için, ebedi bir alemde, ebedi ihsanatının ebedi hazineleri vardır. Buradaki dağlara bedel orada yıldızlar o vazifeyi görüyorlar.

6- Hem bu muvakkat handa ve fani misafirhanede ve kısa bir zamanda ve az bir ömürde eşcar ve nebatatın elleriyle, bu kadar kıymetdar ihsanlar ve ni’metler ve bu kadar fevkalade masraflar ve ikramlar işaret, belki şehadet ederki; Misafirlerine burada böyle, merhametler yapan kudretli keremkar Zat-ı Rahim, bütün ettiği masrafi ve ihsanı, kendini sevdirmek ve tanıttırmak neticesinin aksiyle, yani; Bütün mahlukat tarafindan: “Bize tattırdı, fakat yedirmeden bizi idam etti” dememek ve dedirmemek ve saltanat-ı Uluhiyetini iskat etmemek ve ettirmemek ve bütün mustak dostlarını mahrumiyet cihetinde düşmanlara çevirmemek noktalarından, elbette ve herhalde ebedi bir memlekette, ebedi bırakacağı abdlerine, ebedi rahmet hazinelerinden, ebedi Cennetlerinde, ebedi ve Cennete layık bir surette meyvedar ve eşcar ve çicekli nebatlar ihzar etmiştir. Buradakiler ise, müşterilere göstermek için nümunelerdir .

7- Elbette ve her halde, o çok seven ve sevilen, mahbub ve muhib olan insanları dirilmemek üzere öldürmekle, ebedi bir muhabbet için yaratılmış iken, ebedi bir adavetle gücendirmek olmaz ve kabil değildir. Belki başka bir ebedi alemde mes’udane yaşaması hikmetiyle bu dünyada çalışmak ve onu kazanmak için gönderilmiştir. Ve insana tecelli eden isimlerin, bu fani ve kısa hayattaki cilveleriyle alem-i bekada onların ayinesi olan insanların, ebedi cilvelerine mazhar olacaklarına işaret eder.

8- Hem bu dünyada nümuneleri görünen Celali ve Cemali isimlerinin tecellileri daha parlak bir surette ebed-ul abadda devam edeceğine ve bu fani alemde numuneleri müşahede edilen ihsanatının daha şaşalı bir surette dar-i saadette istimrarına ve bekasına; ve bu dünyada onları gören müştakların ebedde dahi refakatlarına ve beraber bulunmalarına bil’icma; bil’ittifak şehadet ve delalet ve işaret ederler.

Dokuzuncu Hüccet-i imaniye; Dokuzuncu Şua; Mukaddime ve iki noktadan ibarettir.

Birinci Nokta: Haşir akidesinin hayat-i insaniyeye hususan hayat-i ictimaiyesine ne derece lüzumlu olduğunu izah eden dort delilden ibarettir.

İkinci Nokta: Hakikat-i Haşriye’nin hadsiz burhanlarından sair erkan-i imaniyeden gelen şehadetlerin hülasasından çıkan bir bürhanı, gayet muhtasar bir surette beyan eder.

Şöyle ki; Hz Muhammed (a.s.m.) risaletinin delilleri, Kur’an-i Mu’ciz-ul Beyanın hakkaniyeti, Vacib-ul Vücuddun vücudu ve vahdeti, Melaikenin vücudları ve vazife-i ubudiyetleri, “Risale-i Kader”de iman-i bilkader rüknü… imanın bu beş rüknü bütün delilleriyle Haşin ve Neşrin vukuuna delalet eder. Mukaddime nihayet buldu.

Onuncu Hüccet-i imaniye; Yirminci mektub bir mukaddime ve iki makamdan ibarettir. Birinci makam onbir kelimenin her birinde birer mujde var olduğunu izah eder. İkinci makam burada izah edilmemiş.

Onbirinci Hüccet-i imaniye; Yirmiikinci Sözün birinci makamı; Tevhidin hakikat-i uzmasına ve “Amentu Billah” imanına işaret eden hikaye-i temsiliyede on iki bürhan gösterilmiş.

2 Yorumlar

  1. Yedinci Nukte-i imaniye; Otuzuncu Sozun Onyedinci Penceresidir.
    Kardeşim
    Otuzuncu Sözün yerine otuz üçüncü söz olu ak herhalde.
    Selam ve dua ile..

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*