“Nakıştan manaya geçsen, esma yoluyla Müsemmayı bulursun.” ne demektir?

Sual: Aşağıda bahsi geçen mevzuda Allah’ın isimlerinin tecelligahı olan nakışlar ve bu nakışlar üzerinden insanın intikal ederek esmanın bize görünen yüzü olan isimlerinin cilvelerine intikal etmek ne demektir? Aralarındaki farklar veya münasebetler hakkında neler söylenebilir?

“Eğer dünyamızı sevdikse, sonra gördük ki: Dünyamız hayatımız üstünde bina edildiği için, hayatımız gibi zâil, fâni, kararsızdır, hissedip bildik. Ona ait muhabbetimiz, o hususî dünyamız âyine olduğu ve temsil ettiği güzel nukuş-u esma-i İlahiyeye döner; ondan, cilve-i esmaya intikal eder.”
Mektubat ( 11 )

“Her eser-i Samedanî, bir mektub gibi, bir Sâni’-i Zülcelal’in esmasını bildirir. Nakıştan manaya geçsen, esma yoluyla Müsemmayı bulursun.”
Sözler ( 217 )

Cevap: Değerli Kardeşim, burdaki mevzuyu dikkatlice incelediğimiz takdirde fani mahbuplara olan muhabbet ve aşkın hakiki olan mahbuba çevrilebildiği gibi dünyaya ait olan benzer muhabbetlerin de benzersiz, misilsiz ve bütün muhabbetlerin merkezi ve medarı olan hakiki mahbuba çevrilebildiğini ve insanın kalbini bu muhabbetle ve sevgiyle doldurması gerektiğini görürüz.

Yine başka sözlerde de izah edildiği gibi dünyanın üç yüzünün olduğundan ve hakiki muhabbete layık olan iki yüzünden bahsedildğini görmekteyiz. Bu yüzler ise esma-i İlahiyeye ve ahirete bakan vecihleri olduğunu biliriz. Dolayısıyla Allah’ın cc bu kâinatı yaratmasındaki en esaslı gayelerinden olan ve isimlerinin varlık sahasına çıkmasına atfedilen nakış, mektup, ayet, delil, tecelli, cilve ve bu kelimelerin çoğul halleri olan nukuş, mektubat, ayat, delail, tecelliyat, celevat gibi farklı kelimelerle adlandırılan ifadelerle karşılaşırız. Bu sayede aslında maddeden ve mekandan münezzeh olan bir varlığın hilkat veya mahlukat ile nasıl münasebetinin olduğuna ve onun fiillerinden esmasına, şuunatına ve nihayetinde Zatı’na olan intikalimizi sağlamış ve bu sağlam tefekkürle yakînimizi ve itikadımızı sarsılmaz hale getirmiş oluruz.

Pekâla zamandan ve mekandan münezzeh olan nihayetsiz bir Cemal ve Kemal sahibinin varlık sahasındaki fiillerinin tasarruflarını nasıl anlayabilir ve buna ne şekilde intikal edebiliriz. İşte bu noktada güneş temsili bu mevzuyu ifadede en güzel yöntemlerden biri olarak yerini almaktadır. Gökteki güneş tek ve misilsiz olduğu halde yeryüzündeki bütün şeffaf şeyler vasıtasıyla hem ısısını, hem ışığını hem de yedi rengini akisleri ve bir nevi nakışları vasıtasıyla varlık üzerinde tecelli ettirmektedir. Temsilde kusur olmaz bizler bu sayede aslında güneşin aynı olmayan bu zuhurat sayesinde güneşin farklı isim ve sıfatlarını bilebilir bulabilir ve zatına intikal edebiliriz.

İşte başta insan olmak üzere bütün varlık sahası, Nur’ul Envar olan ve bütün mevcudatı aydınlatan sonsuz Cemal ve Kemal sahibinin fiilleri, isimleri ve sıfatlarının nakışları hükmündedir. Bizler şuurlu varlıklar olarak bu nakışların Allah’ın isimlerinin zuhura çıktığı, tabiri diğerle nukuş-u Esma-i İlahiye olduğunu bilir ve bu nukuşlardan ise asıl ulaşılmak istenilen hedef olan Güneş’in akislerinden Güneş’in zatına intikal ettiğimiz gibi bu nukuşlardan Allah’ın sonsuz isimlerinden birer isminin cilvesine yani cilve-i Esmaya intikal etmemizi sağlamış oluruz. Vesselam

Kardeşiniz Sedad

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir