Dördüncü Söz

 

Dördüncü Söz

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

اَلصَّلاَةُ عِمَادُ الدِّينِ

(Üçüncü Sözün Dördüncü Sözle olan münasebeti: Üçüncü Sözde ibadetin manasındaki saadet gösterilmişti. Dördüncü Sözde ise ibadetin fihristesi olan namazın, ne kadar kıymetdar ve mühim olduğunu, hem ne kadar ucuz ve az bir masraf ile kazanıldığını, hem namazsız adam ne kadar divane ve zararlı olduğu anlatılıyor.

Namaz, kul ile Allah arasında yüksek bir nisbet ve ulvî bir münasebet ve nezih bir hizmettir ki, her ruhu celb ve cezbetmek namazın şe’nindendir. Namazın erkânı, Fütuhat-ı Mekkiye’nin şerhettiği gibi, öyle esrarı hâvidir ki, her vicdanın muhabbetini celbetmek, namazın şe’nindendir. Namaz, Hâlık-ı Zülcelal tarafından her yirmidört saat zarfında tayin edilen vakitlerde manevî huzuruna yapılan bir davettir. Bu davetin şe’nindendir ki, her kalb kemal-i şevk ve iştiyakla icabet etsin. Ve mi’racvari olan o yüksek münacata mazhar olsun. İşarat-ül İ’caz 43

Namazın, ne kadar kıymetdar ve mühim olduğunu, hem ne kadar ucuz ve az bir masraf ile kazanıldığını, hem namazsız adam ne kadar divane ve zararlı olduğunu anlatan bir temsilî hikâyeciktir. Bir zaman büyük bir hâkimin iki hizmetkârını -herbirisine yirmidört altun verip- iki ay uzaklıkta has ve güzel bir çiftliğine ikamet etmek için göndermesini anlatıyor. Hikâyede biletin kıymeti, hem ne kadar ucuz ve az bir masrafla kazanıldığını, hem de bileti almayan adamın ne kadar divane ve zararlı olduğu vurgulanıyor.

Hakikatında ise üç mes’eleyi izah ediyor.

Birincisi: Amele göre, takva kuvvetine göre, mütefavit derecede kat’edilecek olan kabirden, haşirden, ebede giden beşer yolculuğunda namazın, ne kadar kıymetdar ve mühim olduğunu,

İkincisi: Birtek saatin, beş vakit namaza abdestle kâfi gelmesiyle ne kadar ucuz ve az bir masrafla kazanıldığını,

Üçüncüsü: O uzun hayat-ı ebediyeye birtek saatini sarfetmeyenin; ne kadar zarar ettiğini, ne kadar nefsine zulmettiğini, ne kadar hilaf-ı akıl hareket ettiğini izah ediyor.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

اَلصَّلاَةُ عِمَادُ الدِّينِ

(Namaz عِمَادُ الدِّينِ yani dinin direği ve kıvamı olduğu gibi, İşarat-ül İ’caz 43

Dördüncü Sözdeki temsil bu Hadis-i Şeriften çıkartılmıştır. Zira Hâkim’in emrini yerine getirmekle dini ayakta tutan namazdır.)

Namaz, ne kadar kıymetdar ve mühim, hem ne kadar ucuz ve az bir masraf ile kazanılır, hem namazsız adam ne kadar divane ve zararlı olduğunu, iki kerre iki dört eder derecesinde kat’î anlamak istersen; şu temsilî hikâyeciğe bak, gör:

Bir zaman bir büyük hâkim, iki hizmetkârını, -herbirisine yirmidört altun verip- iki ay uzaklıkta has ve güzel bir çiftliğine ikamet etmek için gönderiyor. Ve onlara emreder ki: “Şu para ile yol ve bilet masrafı yapınız. Hem oradaki meskeninize lâzım bazı şeyleri mübayaa ediniz. Bir günlük mesafede bir istasyon vardır. Hem araba, hem gemi, hem şimendifer, hem tayyare bulunur. Sermayeye göre binilir.”

(Yol; bu dünya hayatı için çalışmaya… Bilet; ibadet ve namaz için çalışmaya… Oradaki mesken; âhiret için çalışmaya işarettir.

Namazın bilete teşbih edilmesinin hakikatı Otuzikinci Söz’de şu gelen cümlelerle izah edilmiştir. Hem beşerin uzun ve fırtınalı ve dağdağalı olan ebed tarafındaki yolculuğunu gayet derecede teshil eder ve kolaylaştırır. Bin, belki ellibin senelik mesafeyi bir günde kestirecek vesaiti gösterir. Hem Sultan-ı Ezel ve Ebed olan Zât-ı Zülcelal’i tanıttırmakla, insanı ona bir memur abd ve bir vazifedar misafir vaziyetini verir. Hem dünya misafirhanesinde, hem berzahî ve uhrevî menzillerde kemal-i rahatla seyahatini temin eder. Nasılki bir padişahın müstakim bir memuru, onun daire-i memleketinde, hem her vilayetin hududlarından sühuletle ve tayyare, gemi, şimendifer gibi sür’atli vasıta-i seyahatle gezer, geçer. Öyle de: Sultan-ı Ezelî’ye iman ile intisab eden ve amel-i sâlih ile itaat eden bir insan, şu misafirhane-i dünya menzillerinden ve âlem-i berzah ve âlem-i mahşer dairelerinden ve hâkeza kabirden sonraki bütün âlemlerin geniş hududlarından berk ve burak sür’atinde geçer. Tâ saadet-i ebediyeyi bulur. Ve şu hakikatı kat’î isbat eder ve asfiya ve evliyaya gösterir. Sözler 636

Namazın dünyevî ve uhrevî faideleri

Bu misafirhane-i dünyada âciz ve fakir kalbine kut ve gına ve elbette bir menzilin olan kabrinde gıda ve ziya ve herhalde mahkemen olan mahşer’de sened ve berat ve ister istemez üstünden geçilecek sırat köprüsü’nde nur ve burak olacak bir namaz, Sözler 271

Namazı kılmakla Efendinin hoşuna gidecek güzel bir ticaret elde etmenin şartları

1-Milletin zarurî ihtiyacını temin eden mübarek bir hizmette bulunmak

2- Feraizi eda edip, kebairden çekilmek şartıyla

3- Kalbinde iman nuru bulunsun

4- Bu hayvanlara bakmak, büyük bir ibadettir

5- Umum millete büyük menfaatı olan hizmetlerde bulunmak. Tarihçe-i Hayat 466)

Hem namaz kılanın diğer mubah dünyevî amelleri, güzel bir niyet ile ibadet hükmünü alır. Sözler 21

Eğer, bir saati beş farz namaza sarf etsek;

1- O halde hapis ve musibet müddetinin herbir saati, bazan bir gün ibadet ve fâni bir saati bâki saatler hükmüne geçebilmesi

2- Ve kalbî ve ruhî me’yusiyet ve sıkıntıların kısmen zeval bulması

3- Ve hapse sebebiyet veren hatalara keffareten afvettirmesi

4- Ve hapsin hikmeti olan terbiyeyi alması ne derece kârlı bir imtihan, bir ders ve musibet arkadaşlarıyla tesellidarane bir hoş-sohbet olduğu düşünülsün. Şualar 193

Eğer sen istirahat ve teneffüs vaktini, ruhun rahatına, kalbin teneffüsüne medar olan namaza sarfetsen; o vakit, bereketli nafaka-i dünyeviye ile beraber, senin nafaka-i uhreviyene ve zâd-ı âhiretine ehemmiyetli bir menba olan, iki maden-i manevî bulursun:

 Birinci maden: (Rezzak-ı Hakikî namına ve izni dairesinde nezaret ettiği mahlûkatın ibadetinden hisse almaktır. Bu hissedarlık hadsiz bir itikat ve külli niyet ile elde edilir. Esma-i İlahiyeyi bir tarla farz etsek kişinin nezaret ettiği fen ve sanatta tecelli eden esmayı görüp şuur edip onların tesbihatlarını Cenab-ı Hakka takdim etmekle hissedar olunur.) Bütün bağındaki {(Haşiye): Bu makam, bir bağda bir zâta bir derstir ki, bu tarz ile beyan edilmiş.} yetiştirdiğin -çiçekli olsun, meyveli olsun- her nebatın, her ağacın tesbihatından, güzel bir niyet ile, bir hisse alıyorsun.

 İkinci maden: (Kendine tevziat memuru nazarıyla bakmakla mahlûkata hizmet etse yaptığı amelleri sadaka hükmüne geçer.) Hem bu bağdan çıkan mahsulâttan kim yese -hayvan olsun, insan olsun; inek olsun, sinek olsun; müşteri olsun, hırsız olsun- sana bir sadaka hükmüne geçer. Fakat o şart ile ki:

Birinci Madenin Şartı: Sen, Rezzak-ı Hakikî namına ve izni dairesinde tasarruf etsen ve

İkinci Madenin Şartı: onun malını, onun mahlûkatına veren bir tevziat memuru nazarıyla kendine baksan…)

İki hizmetkâr, ders aldıktan sonra giderler. Birisi bahtiyar idi ki, istasyona kadar bir parça para masraf eder. Fakat o masraf içinde efendisinin hoşuna gidecek öyle güzel bir ticaret elde eder ki; sermayesi birden bine çıkar. Öteki hizmetkâr bedbaht, serseri olduğundan; istasyona kadar yirmiüç altununu sarfeder. Kumara-mumara verip zayi’ eder, birtek altunu kalır. Arkadaşı ona der: “Yahu, şu liranı bir bilete ver. Tâ, bu uzun yolda yayan ve aç kalmayasın. (Yayan gitmek ve aç kalmak ruhun çektiği sıkıntılara işarettir.)

Hem bizim efendimiz kerimdir; belki merhamet eder, ettiğin kusuru afveder. Seni de tayyareye bindirirler. Bir günde mahall-i ikametimize gideriz. Yoksa iki aylık bir çölde aç, yayan, yalnız gitmeye mecbur olursun.” Acaba şu adam inad edip, o tek lirasını bir define anahtarı hükmünde olan bir bilete vermeyip, muvakkat bir lezzet için sefahete sarfetse; gayet akılsız, zararlı, bedbaht olduğunu, en akılsız adam dahi anlamaz mı?

İşte ey namazsız adam ve ey namazdan hoşlanmayan nefsim!

O hâkim ise; Rabbimiz, Hâlıkımızdır. O iki hizmetkâr yolcu ise; biri mütedeyyin, namazını şevk ile kılar. Diğeri gafil, namazsız insanlardır. O yirmidört altun ise, yirmidört saat her gündeki ömürdür. O has çiftlik ise, Cennet’tir (Has olması zıdların ayrılmış olmasına kinayeyedir.). O istasyon ise, kabirdir. O seyahat ise kabre, haşre, ebede gidecek beşer yolculuğudur. Amele göre, takva kuvvetine göre, o uzun yolu mütefavit derecede kat’ederler. Bir kısım ehl-i takva, berk gibi bin senelik yolu, bir günde keser. Bir kısmı da, hayal gibi ellibin senelik bir mesafeyi bir günde kat’eder. Kur’an-ı Azîmüşşan, şu hakikate iki âyetiyle işaret eder.

(تَعْرُجُ الْمَلٰٓئِكَةُ وَالرُّوحُ اِلَيْهِ فٖى يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسٖينَ اَلْفَ سَنَةٍۚ ﴿٤

Mearic Suresi 4. Âyet Meali: Melekler O’na, süresi elli bin sene olan bir günde çıkarlar)

يُدَبِّرُ اْلاَمْرَ مِنَ السَّمَٓاءِ اِلَى اْلاَرْضِ ثُمَّ يَعْرُجُ اِلَيْهِ ف۪ى يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُٓ اَلْفَ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ{٥}

(Secde Suresi 5. Âyet Meali: Gökten yere kadar bütün işleri Allah yürütür. Sonra bu işler, süresi sizin hesabınızla bin yıl olan bir günde O’na yükselir.)

O bilet ise, namazdır. Birtek saat, beş vakit namaza abdestle kâfi gelir.

Acaba yirmiüç saatini şu kısacık hayat-ı dünyeviyeye sarfeden ve o uzun hayat-ı ebediyeye birtek saatini sarfetmeyen; ne kadar zarar eder, ne kadar nefsine zulmeder, ne kadar hilaf-ı akıl hareket eder.

Zira bin adamın iştirak ettiği bir piyango kumarına yarı malını vermek, akıl kabul ederse; halbuki kazanç ihtimali binde birdir.

Sonra yirmidörtten bir malını, yüzde doksandokuz ihtimal ile kazancı musaddak bir hazine-i ebediyeye vermemek; ne kadar hilaf-ı akıl ve hikmet hareket ettiğini, ne kadar akıldan uzak düştüğünü, kendini âkıl zanneden adam anlamaz mı?

Halbuki namazda ruhun ve kalbin ve aklın büyük bir rahatı vardır.

(Hane-i cismimde senin arkadaşların olan kalbimin gıdası, ruhumun âb-ı hayatı ve latife-i Rabbaniyemin hava-yı nesimini cezb ve celbeden namaz dahi, seni usandırmamak gerektir. Sözler 270)

Hem cisme de o kadar ağır bir iş değildir. Hem namaz kılanın diğer mubah dünyevî amelleri, güzel bir niyet ile ibadet hükmünü alır. Bu surette bütün sermaye-i ömrünü, âhirete mal edebilir. Fâni ömrünü, bir cihette ibka eder.

* * *

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir