Sual: Aşağıdaki paragraftan ne anlamalıyız ve bu konuda neler söyleyebiliriz?
“Bir cisim birden zerrattan tahallül, yeni zerrattan teşekkül eylemesi muhal olacağından, cism-i devletin birden memurîni ref’ ve yenilerini ikame eylemesi muhal olmasa da, müteazzirdir. Binaenaleyh isti’dadı habis ve kabil-i ıslah olmayan adamları zâten cism-i devlet def’-i tabiî ile ifraz edecektir. Amma kabil-i ıslah olanlar, zâten güneş daha garbdan tulû’ etmediğinden tövbenin kapısı açıktır. Bunların tecrübelerinden istifade etmeli. Bunların yerini dolduracak kırk sene lâzım. Yoksa umum aleyhinde idare-i lisan ve terzil etmek, bu şanlı olan ittihad-ı milleti -bozulmuş olan bazı efkâr ve ahlâklarına binaen- bir hastalığa hedef edecektir.
Âsâr-ı Bediiye”
Cevap: Nasıl ki bir cismin zerrelerinden teşekkülü, vücud bulması ve bir yapıyı meydana getirmesi zamana mütevakkıf ve tedricidir. Aynen öyle de sıfırdan bir devleti teşkil etmek ve vücuda çıkarmak da buna benzer. Tüm kurumları yenilemek ve mevcut tecrübeli insanların yerine yenilerini ikame etmek de hem zahmetli hem de uzun yıllar gerektirecektir.
Her devlette olduğu gibi kabiliyetsiz, yeteneksiz kişiler veya düzeltilmeye muvafık olmayan memurlar zamanla devletin bünyesinden çıkarılıp atılacaktır. Tabii ki burda en önemli esas kaide; liyakat ve ehil olma eksenli bir yönetim ve liderlik anlayışı olmalıdır. Aksi takdirde daha da kokuşmuş bir vaziyete giriftar olunacaktır.
Eski rejim taraftarı olup muhaliflere karşı hareket eden ve ağır bir suç işlememiş olanlara yapılacak olan muamele ise şu olmalıdır: Madem ki güneş henüz batıdan doğmamış ve tövbe kapısı hâlâ açıktır, bu durumda onların içinden tövbe edenlerden faydalanılması gerekmektedir. Çünkü bunların yerine yeni memurları istihdam etmek ve aynı seviyeye getirmek için kırk sene gibi bir zamana ihtiyaç bulunmaktadır.
Eğer böyle yapılmazsa, toplumun bu kesimini bölücü bir dil kullanarak ayrıştırmak ve küçümsemek, zaten bozulmuş olan fikir ve ahlak hastalığının yayılmasına yol açacaktır. Bu durum, milletin birlik ve dayanışmasına daha fazla zarar vererek, toplumu âdeta kangren olmaya doğru sürükleyecektir. Zaten yabancı güçlerin, ecnebîlerin istediği de bu değil midir?
Ey zafer kokan şehir, ey mefahirle dolu Dımaşk!
Târih sana şâhittir, her sayfası bambaşka bir aşk.
Mescitlerinde yankılanır ezanların sadası,
Hüznü bile nûra çevirir minberlerinin duası.
Sancakların gölgesinde birleşir mazlumlar,
Zalimlere dar gelir bu kutlu topraklar.
Her taşında okunur bir şehidin destânı,
Her vadisi yazar bir iman fermânı.
Ey Salahaddin’in kılıcı, Hâlid gibi cesaretin,
Tarih boyunca sarsılmaz, vakarın heybetin!
Şimdi yeniden doğuyor sabahın nûru,
Sıra geldi kaldırmaya ümmetin sûrunu.
Ey Dımaşk! Fethinle gül kokar bu diyar,
Her köşende saklıdır zaferden bir iş’ar.
Yol ver artık yiğitlere, yol ver hakka,
Bu kutlu kervan erer vuslat sabahına.
Bitti artık yüzyıllık hasret sensiz gurbet,
Belki kavuşursun o gün ey Sedad! Dua et.
Hayırlı bereketli cumalarınız olsun.
Sedad
19 Cemaziyel Ahir 1446